CHP Adına Altay Konuştu

Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santrale ilişkin Japonya ile yapılan uluslararası anlaşma üzerine CHP grubu adına CHP Grup Başkanvekili Sinop Milletvekili Engin Altay’ın TBMM genel kurulunda yaptığı konuşma metni.

CHP Adına Altay Konuştu

  Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve aynı zamanda şahsı adına söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Altay, süreniz otuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tıraşsız kürsüye çıktığım için bizi izleyen vatandaşlarımızdan özür diliyorum. Yirmi üç saattir Genel Kuruldayız, yirmi altı saattir de ayağımızdan ayakkabı çıkarmadık; bu yüzden muhtemelen sizin ve bizim ayaklarımızda da çeşitli enfeksiyon hastalıkları olabilir. Bu Parlamentoda keşke vatandaşlarımızın yararına, ülkemizin âli menfaatlerine bir şeyler olmuş olsaydı da sakalımız daha çok uzasaydı, ayaklarımız daha çok hasar görseydi ama yirmi iki saatte yaptığımız işlere baktığımız zaman Türkiye'nin hayrına bir iş burada yok.

Önce, iç güvenlik paketini yasalaştırdınız saray diktatörlüğüne yasal bir zırh temin ettiniz; sonra, 688'e bir ek madde ilave ettiniz usulsüz bir şekilde, bununla da saraya bir hazine dairesi tahsis ettiniz. Parlamentonun işi bunlar değil. Parlamento, vesayete girmek için çaba harcamamalı, tam tersine, bir ülkede parlamentoya yönelik bir vesayet, basınç, baskı varsa parlamento bu baskıya direnebilmeli. Hangi siyasi menşeiden gelirsek gelelim önce üzerine yemin ettiğimiz Anayasa'ya ve inançlarımıza bir parça sadık olmak zorundayız.

Sayın milletvekilleri, Türkiye ile -sıra sayıyı da yanıma almamışım- Japonya Hükûmeti arasında imzalanan  Nükleer Güç Santralleri İş Birliği Anlaşması'yla ilgili söz aldım; zira bu anlaşmayla memleketim Sinop'a bir nükleer güç santrali Japonlara yaptırılacak.

Bu nükleer hikâyesi, 2006 ve 2007 yıllarında, gene, ben Parlamentodayken, sevgili mevkidaşım Mehmet Ersoy yokken, onun selefleri varken burada bu kürsüde çok konuşuldu. Çok söyledik, çok tartıştık. Dönemin Enerji Bakanı o zaman bana dedi ki: "Senin bu kafayla siyasi ömrün kısa olur ama ben seni yanıma danışman alırım." Ben ona "Buna zaman karar verir ama sen bu kafayla gidersen, uluslararası nükleer lobicilerin rant tuzağına teslim olursan ben, sen ileride yargılanırken sana hukuki yardımda bulunurum." demiştim. Ben hâlâ buradayım, burada olmaya da devam edeceğim ama bu uluslararası nükleer lobilerin rant tuzağına düşenler hem burada olmayacak hem ileride yargı önünde hesap verecekler.

Değerli milletvekilleri, 2006'da, o zaman şöyleydi, şimdi daha farklı bir yöntem var; Amerika ve Kanada'daki şirketlerle iş birliği içinde, bunu devletin kurması, Türk sanayicilerinin de iş birliğiyle, konsorsiyumlarla kurulması hedeflenmişti. O zamanlar söylediklerimizi hemen hemen kelime kelime hatırlıyorum ama bugün biraz daha yeni şeyler söylemek lazım çünkü rakamlar değişti. Mesela o zaman, gene sizin Hükûmetiniz vardı, enerjide dışa bağımlılığımız -biraz sonra rakamları vereceğim- şimdikinden çok daha azdı. Güya on üç senedir ülkeyi her alanda çok iyi idare ettiğinizi söylüyorsunuz ama 2006'da ben Hilmi Güler'le -orada oturuyordu- tartışırken Türkiye'nin enerjideki dışa bağımlılığı, Sayın Bostancı, şimdikinin çok çok çok altındaydı. Enerji talebimiz de bu zamana göre çok daha yüksek değildi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Çok hızlı gelişiyoruz Engin Bey.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, önce şunu söyleyeyim: Çernobil, Fukuşima başta olmak üzere, dünyada, Atom Enerjisi Kurumu kaynaklarına göre 205 tane -bir kaynağa göre 205 tane, bir kaynağa göre 611 tane- irili ufaklı nükleer kaza olmuş. Yani ben o zaman bunun bir sıfır güvenlikli dev bir felaket projesi olduğunu iddia ederken ezbere konuşmadım, tıpkı şimdi olduğu gibi.

Bakın, bu, elimde Cumhuriyet Halk Partisinin enerji politikalarını içeren ciddi bir çalışması var, kitapçığı var. Şu da sakın zannedilmesin: Efendim, bu Cumhuriyet Halk Partisi her şeye karşı. Hayır, Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi çağın, teknolojinin gelişimine paralel olarak nükleer teknolojideki gelişmelerin takip edilmesinden yanadır. Bu belgemizde de bunlara yer verdik. Şimdi, siz yarın kurnazlık edip bunu bulup önüme getirirsiniz diye ben şimdiden söyleyeyim. Ama şimdi sizin Japonya'yla Sinop için ve Rusya'yla Mersin Akkuyu için yaptığınız anlaşmalar enerjide Türkiye'nin en büyük sorunu olan dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik değil, bilakis enerjide dışa bağımlılığı çok daha fazla artıdan, çok daha faza büyüten anlaşmaları içermekte.

Şimdi, bu anlaşmalarda esasen Japonlarla Sinop için yaptığınız, Ruslarla Mersin için yaptığınız anlaşmaların özü şudur: Sinop İnceburun'da bağımsız bir nükleer santral devleti kurulmasına meydan veriyorsunuz . Diyorsunuz ki: Akkuyu'da ve Sinop İnceburun'da tıpkı Vatikan gibi bağımsız bir nükleer santral devleti olsun. Yahu Allah aşkına Sayın Hükûmet -Sayın Bakanı çok severim, dürüstlüğünden, namusluluğundan zerre kadar şüphe etmem, Enerji Bakanı da değil kendisi- elin Japon'una, elin Rus'una diyorsunuz ki: Sen gel, dünyada hiç denenmemiş, test edilmemiş bir teknolojiyi Sinop'ta ve Mersin'de kur kardeşim. Ben de -rakamlar belki değişmiş olabilir- 12 sentten devlet olarak senden satın alacağım. Şimdi ne var? Yani burada şimdi ne yapıyorsun? Şu anda nasıl ki enerjide yüzde 77'si Rusya'ya ve İran'a bağımlı olan bir dışa bağımlılığı yaşıyoruz. Yani elin Japon'u gelip Sinop'a nükleer santral kurunca sizin dışa bağımlılığınız mı azalıyor? Ne alakası var? Sizin Türkiye'deki uranyum rezerviniz bin megavatlık bir santrale otuz sene yeter. Hükûmetin de beni dinlemesini istiyorum ayrıca. Bin megavatlık santrale otuz yıl yetecek uranyum rezerviniz var, o da ham uranyum, zenginleştirilmiş uranyum değil. E, Sinop'ta kurulması tasarlanan nükleer güç santrali 4.400 megavat, Mersin'deki 5 bin küsurdu galiba.

Ali Rıza Bey, kaçtı?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - 4.800.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet, 4.800.

Sonra ne olacak Sayın Bakan? Dışarıdan ham madde gelecek, zenginleştirilmiş uranyum gelecek. Sonra Japon'u onu Sinop'ta, Rus'u onu Akkuyu'da işleyecek, sonra biz onlardan elektrik satın alacağız. Bunun İran'dan aldığınız, doğal gaz çevrim santralinde kullanmak üzere aldığınız doğal gazdan ne farkı var? Yani, bu şekilde cari açığın nasıl azalacağını tasavvur ediyorsunuz anlamıyorum.

 

Şimdi, mükemmellik ve kalite sisteminin dünyadaki öncüsü Japonya değil mi? Doğru. Nükleer kazaya maruz kaldı Fukuşima'da ve Japonya bu konuda tedbirler aldı, nükleer güç santralleriyle ilgili geri adımlar attı.

Şimdi, İzmit Körfezi'nde kablo koptu diye Japon mühendis intihar etti. Pamukova tren kazasına "kader" diyebilen bir Demiryolları Genel Müdürünü de siz milletvekili yapmak istiyorsunuz. Şimdi, sizin bu kafanızla, ben yeryüzü cenneti Sinop'a hiç denenmemiş bir teknolojiyle nükleer santral yapılmasına seyirci kalamam.

Sayın Ersoy, bakma öyle, seyirci kalamam.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Ersoy da aynen sizin gibi düşünüyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Her vesileyle "ileri demokrasi" diyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanının çok sık kullandığı bir aralar bir söz var: "Bu ülke referandum kültürüne alışmalı." Bu ATMEA1 tipinin daha denenmemiş bir tip olduğunu biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan sayın milletvekili söyledi, örneği yok. Biraz sonra onları anlatacağım.

Gelin, 7 Haziranda, nasıl olsa millet sandığa gidiyor, bak, 7 Haziran, hiç külfeti yok, masrafı yok.

Sayın Hükûmet, beni dinlemek zorundasınız, işiniz varsa başka bakan gelsin oraya.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Arkadaşlar bilgi veriyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Hükûmet, bir teklifte bulunuyorum: Sayın Cumhurbaşkanı -örtülü ödeneğini tahsis ettik biraz önce- "Bu ülke referandum kültürüne alışsın. Dünyanın birçok ülkesinde de bu işler referandumla oluyor." dedi. 7 Haziranda sandık var, gelin Sinop'ta referandum yapın. Hatta çevre illeri de etkileyeceğini varsayarak çünkü nükleer kazalar vilayet mülki hudutlarına göre tesir göstermiyor. Mehmet Bey valilik yaptı, bilir, nükleer serpinti vilayet mülki hudutlarıyla sınırlı değil. Sinop, Kastamonu, Samsun, Çorum belki… Çernobil'deki Sinop'a sirayet ettiyse Sinop'taki de bir ters rüzgârla Ankara'ya gelir. Bir referandum yapalım, bir sandık koyalım milletin önüne. Öyle, yalandan demokrasicilik oynanmaz. "Ben demokrasiye inanıyorum." diyorsanız önce bunu yapmanız lazım.

Ben inanıyorum ki Allah esirgesin Mersin ya da Sinop'ta bir nükleer kaza yaşandığında, bir felaket yaşandığında ki o zaman bu Hükûmet olmayacak tek tesellim o, 7 Haziranda bu Hükûmet olmayacak, Allah esirgesin, Adalet ve Kalkınma Partisi destekli bir Hükûmet o sıralarda oturursa, bu sıralarda oturursa Sinop'ta yaşanabilecek olası -ki bana göre çok mümkün- bir kazadan sonra Hükûmet yetkilileri: "Bu, işin fıtratı!" diyecek, "Kader!" diyecek, "Kaza!" diyecek, "Güzel ölüm!" diyecek.

Recep Bey, bir yerine otur lütfen!

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Bugün Meclisin tamamını siz yönetiyorsunuz!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Estağfurullah, ben kürsüdeki hakkımı kullanıyorum.

İnsanların canı, sağlığı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, böyle, enerji politikası olmayan böyle bir Hükûmete teslim edilemez.

 

Sayın milletvekilleri, benim bildiğim, Sayın Ersoy da bilir, Sayın Ersoy'un ismini de çok sık zikrediyorum ki söz alsın diye.

MEHMET ERSOY (Sinop) - Konuşsun diye.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sinop'ta tümünü Sayın Ersoy'un da tanıdığı 54 siyasi parti, sivil toplum örgütü, odalar, dernekler, birlikler nükleer karşıtı platform oluşturdular ve hepinize, sayın milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 535 milletvekiline bu mektubu gönderdiler. Önlü arkalı bir mektup. Sizden rica ediyorum bu mektubu bir okuyun. Sinop Nükleer Karşıtı Platform Yürütme Kurulu tarafından size gönderilen bu mektup, Sinop halkının bu konudaki yaklaşımını ve anlayışını temsil eder.

Şimdi, Avrupa Birliği normları -sizin girmemek için uğraştığınız- enerjide dışa bağımlılığın yüzde 30'u bulması ve geçmesi hâlinde tehlike çanlarını işaret eder. Zaten biz, biraz önce söyledim, dışa bağımlılıkta yüzde 77'yiz. Dışa bağımlılığımız yüzde 77'yken böyle riskli bir projeye bu Hükûmet ne adına ne uğruna imza attı benim anlamam ve bunu kabul etmem mümkün değil. Aslında, tabii ki işin doğrusu Türkiye'nin bir enerji politikası yok. Eğer öyle olsaydı, sizin desteklediğiniz Hükûmetin, siz sayın milletvekillerinin güven oyu verdiği Hükûmetin bir enerji politikası olsaydı bugüne kadar toplam rüzgâr potansiyelimizin sadece yüzde 2'sini kullanıyor olmazdık. Yani, Türkiye'de 2.800 megavat kurulu rüzgâr enerjisi kaynağımız var. Ya, "Boğaz'ın altına 3 kat köprü yaptık." diye övünen bir Hükûmetin toplam rüzgâr enerjisi kapasitesinin sadece yüzde 2'sini kullanmasına -çok özür dilerim Sayın Bakandan- ahmaklık denir. Eğer sizin bir enerji politikanız olsa HES potansiyelimizin, hidroelektrik potansiyelimizin sadece yüzde 60'ını kullanıyor olmazdık. Yani, en kolay şey bunlar. Çıkıp övünüyorsunuz "Boğaz'ın altına 3 kat tünel yaptık." diye. İyi, aferin, güzel, tebrik ediyorum ben. Ama, bizim Boyabat'ta Boyabat Elektrik Limitet Şirketinin barajı yok mu Mehmet Bey? Adam yaptı, işletiyor mu? E, bunları teşvik edin, bunları yaptırın kardeşim, niye Sinoplunun hayatını risk altına atıyorsunuz? Niye HES'lerin sadece yüzde 60'ını biz kullanabiliyoruz?

MEHMET ERSOY (Sinop) - HES'lere de karşısınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Linyit rezervimiz yani en zengin olduğumuz alan. 11,8 milyar ton rezervimiz var Naci Bey, 9 bin megavat kurulu gücümüz var ama kapasitemiz 16 bin megavat. Herkes daldan armut toplarken bakana "aptal" derler. Bu linyit kaynaklarının -linyit havzalarında ama zeytinliklerde değil- kömür kaynaklarının olduğu yerde santral kurdunuz da elinizi mi tuttuk? Yani, akışkan yatak teknolojili santralleri devreye sokmak istediniz de "Olmaz." mı dedik? Yok, çünkü enerji politikanız yok.

380 milyar kilovatsaat güneş enerjisi potansiyelimiz var ve bunu hemen hemen hiç kullanmıyoruz. Sayın milletvekilleri, burayı iyi dinleyin, bir dahaki dönem inşallah yarıdan az olmak kaydıyla gelirsiniz: 2014'te Türkiye ne kadar elektrik kullanmış biliyor musunuz? 240 milyar kilovatsaat. Türkiye'nin sadece güneş enerjisindeki potansiyeli 380 milyar kilovatsaat. Yani, bunu niye kullanmıyor bu Hükûmet, ben bunu anlamıyorum.

Biyogaz… Küçük gerçi ama 35 milyar kilovatsaat biyogaz potansiyeli var, atıl duruyor.

"Jeotermal" deyip geçmeyin, 10 milyar kilovatsaat jeotermal potansiyeli var Türkiye'nin.

 

Başka bir şey söyleyeyim: Mevcut santrallerin rehabilitasyonuyla, biraz iyileştirmeyle 19 milyar kilovatsaat sisteme katkı yapılması mümkün. Bunu anlayacak bir hükûmete ihtiyacı var Türkiye'nin. 2013'te 245 milyar kilovatsaat elektrik tüketmişiz biz ama "Varlık içinde darlık çekmek." diye buna denir 760 milyar kilovatsaat Türkiye'nin potansiyeli var sayın milletvekilleri, yıllık hem de.

Şimdi, manzara bu. Bu verdiğim rakamları Hükûmet gelip burada çürütemez. Bu verdiğim rakamlar Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin, Uluslararası Atom Enerjisinin, dünya Atom Enerjisi Kurumunun rakamlarıdır.

Şimdi, sayın milletvekilleri…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkanım, Hükûmet seni dinlemiyor, hiç umurunda değil!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hükûmet yok ki zaten. Saray var. Ben saraya konuşuyorum!

Çernobil'den özellikle de Fukuşima'dan sonra dünyada nükleer enerjiyle ilgili algı ve politikalar değişti hem de tamamen değişti. Bir örnek vermek isterim: Japonya ve Almanya nükleer güç santrallerini kademeli olarak kapatıyor -araştırın, yalan söylüyorsam yarın ölüm çıksın- bunlar resmî bilgiler. Avusturya, Danimarka, Yunanistan, İtalya, İrlanda ve Norveç nükleer güç santrallerini zinhar yasakladı, yasak. Belçika, Almanya, İspanya ve İsveç yeni santral kurmama kararı aldı. Olay bu. Biz şimdi Türkiye'de, Türkiye üzerinde aslında bu yıllardır sallanan bir oltadır, sopada bir havuçtur, şimdi, bu Hükûmet buna tekrar -bizdeki tabirle- sazan balığı gibi atladı. Yanlıştır, risklidir. Bunu söylememiz lazım.

Sade ülkeler değil sayın milletvekilleri, dünyanın dev şirketlerinin enerji alanında akredite çok büyük şirketlerinin bir kısmı da nükleer güç santraliyle ilgili işlerden elini eteğini çekti, Siemens bunlardan birisi.

Avrupa Birliği ülkelerinin üzerinde mutabakat sağlayamadığı, uzlaşamadığı en önemli konu ve sorun nükleer enerji santralleri. Yani, baktığınız zaman, dünyanın kaçtığı bir tehlikenin biz üstüne atlıyoruz. Hükûmetin bunu yapmaya hakkı yok. Bunu yapması bana göre bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir.

Altı sene önce söylediğim şeyi burada gene söyleyeyim: Bu ülkeye yapılmış en büyük ihanetlerden biri de alım garantili doğal gaz anlaşmalarıdır. "Alacağız." diye alım garantisi verip İran'dan, Rusya'dan, şuradan buradan doğal gaz anlaşmaları yapmışız, sonra öz kaynaklarımızı bırakmışız, doğal gaz çevrim santralleriyle elektrik üretme derdine düşmüşüz. Böyle bir geri zekâlılık yapılabilir mi? Bu sizin Hükûmetten önceki iş, sizden önce. İyi, sizden öncekiler böyle bir geri zekâlılık yaptı diye sizin de bunun üstüne daha vahim sonuçları olan… Ötekinin ekonomik vahim sonuçları var, sizinkinin hem ekonomik hem trajik, toplumsal, sosyolojik boyutları var.

Bak, bir şey daha söyleyeyim: Hani, bir firmayı kurtarmak için mahkeme kararını dolanmak için kanun getirdiniz Meclise kayıp kaçaklarla ilgili. Kayıp kaçak sorununu çözebilseydi bu Hükûmet, kayıp kaçak sorununu, üretim aşamasından iletim aşamasına, dağıtım aşamasına on yıl hiç enerji yatırımı yapmadan Türkiye'nin her yerinde şalterler açık ve çalışır olurdu. Ee, bu Hükûmet ne işe yarar? Kayıp kaçağı çözmez, potansiyel güç kaynaklarını devreye sokmaz, varsa yoksa "Dışarıdan birileriyle anlaşıverelim, bir ihale yapalım." Anlaşıvereceksin de ne olacak? Ortalık bu konularda "ihale" deyince zaten artık milletin midesi bulanıyor.

Kayıp kaçak bedelini vatandaşa ödeten ender ülkelerden biriyiz. Yargı kararına karşı kanun yapan bir Meclisiz ve dürüst vatandaşı hırsıza sponsor yapan bir Hükûmet var orada. Ben dürüstüm, adam gibi elektriğimi ödüyorum, faturamı, öteki diyor ki: "Ben ödemem, devlet ödesin." ya da öteki diyor ki: "Yok." Oradaki kaybı kaçağı da dürüstten tahsil ediyoruz. Dürüst vatandaş ne Hükûmetin ne de sizin elektrik dağıtım şirketlerine devrettiğiniz elektrik dağıtım işindeki o firmalarınızın sponsoru değildir. Bir vatandaşa bundan daha büyük bir saygısızlık da bence yapılamaz.

Sayın Hükûmet -hakikaten bugün Mecliste Hükûmet yok, kanaat geldi- Sayıştayın nükleer enerjinin ucuz olmadığına yönelik raporlarını gördü mü acaba? Sayıştay niye var? Sayıştay, bu Meclise bağlı çalışan bir denetim kurumu değil mi? Sayıştay diyor ki: "Türk nükleer enerji ucuz değil." diyor. Ya, Sayıştay yanlış, yalan söylüyor ya bu Hükûmetin yanlış hesapları.

Şimdi, bir şey daha söyleyeyim ben size. Çernobil'in üzerinden yirmi dokuz yıl geçti, yirmi dokuz yıl. Ukrayna ve Belarus, genel bütçelerinin yüzde 5 ila 9'luk kısmını Çernobil'in yarattığı tahribatı tamire ayırıyor. Sayın milletvekilleri, üzerinden yirmi dokuz yıl geçmiş, Ukrayna ve Belarus ülkeleri genel bütçelerinin yüzde 5'yle 9'u arasındaki bir oranı bu işin tamirine ayırıyor hâlâ.

MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) - Eski teknoloji onlar, eski teknoloji.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunun size bir şey düşündürmesi gerekmiyor mu, bu risk?

Şimdi, demin söylediğim, girişte söylediğim dışa bağımlılığa gelince enerjide siz gelmeden önce dışa bağımlılık oranımız -Sayın Kubat- yüzde 67'ydi. Siz geldikten sonra 2012'yi söylüyorum -2014'te Allah bilir ne olduk?- yüzde 72. Nere 67 nere 72?

Evet, şimdi, bir şey daha söyleyeyim, 2002'de, sizden önce yani eski Türkiye'de…

MEHMET ERSOY (Sinop) - Vakit daraldı.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Daha var, daha var, beş dakikada alırız abdestimizi.

MEHMET ERSOY (Sinop) - Hayır, beş dakika da ben konuşayım.

ENGİN ALTAY (Devamla) - 2002'de enerji ithalatı için ödediğimiz para 9,2 milyar dolar, şimdi 2012'de 60 milyar dolar. Efendim, denebilir ki: "O zaman ihtiyaç yoktu, biz Türkiye'yi büyüttük, ihtiyaç çoğaldı." Öyle bir rakam da yok önümde. 1990-2012'de enerji talebi yüzde 129 artmış, 2002-2012'de enerji ithalatı yüzde 220 artmış. Bak, talep yüzde 129 artıyor, dışarıdan alım yüzde 220 artıyor. Hesapsız kasabın elinde kalır masat. Sizin Hükûmetin durumu budur, sizin Hükûmetin elinde masat kaldı ve bu sebeple de Türkiye'yi sonu belirsiz, yanlış bir enerji politikasına, politikasızlığına mahkûm etti.

Cuma namazına gideceğiz, biliyorum.

MEHMET ÖNTÜRK (Hatay) - Bir üç dakika da Mehmet Başkan konuşsun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Gelince konuşur o artık.

 

Şimdi, şunu söylemek istiyorum: Sinop'a gelmeyen iktidar partisinin bütün sayın milletvekillerini, Tülay Hocam başta, Sinop'a davet ediyorum.

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Ama konuşalım bu nükleer santrali, sizinle her türlü şeyini konuşalım; her türlü konuşalım

ENGİN ALTAY (Devamla) - Konuşalım Hocam.

Sinop'a geldikten sonra ben sizi misafir edeceğim, Mehmet Ersoy değil. Sinop'a geldikten sonra, dönerken bana: "Ya, bırak Engin Bey, bu olsa da olur buraya" derseniz ben de sizle beraberim. Önceki 11'inci Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül dedi ki: "Olmaz, böyle bir şey kardeşim." Ama, hepiniz diyeceksiniz ki: "Bu olmaz. Buraya bu olmaz."

Ben şimdi bu Sayın Hükûmete 13 soru sordum. Şimdi, demin arkadaşlar söyledi, o zamanki teknolojiyle bu farklı diye. Bu, Sinop'a kurulacak ATMEA 1 tipi diye bir tip arkadaşlar. Şimdi zamanımız yok. 13 soruya Hükûmet kendine göre cevap vermiş, hiç vermese daha iyiydi.

Arkadaşlar, Sinop'a kurulması düşünülen ATMEA1 tipi reaktörünün akredite bir lisansı da yok, denemişliği de yok. Yani dünyanın bir ülkesinde kurulmuş da çalışıyor değil, yok. Bir macera, riski büyük bir macera. O kadar meraklıysa Taner Yıldız, gitsin bunu Kayseri'ye yapsın, gitsin oraya yapsın.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Olur, niye olmasın?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Yapmaz. Sinop, Türkiye'nin en kuzey ucudur, nüfus yoğunluğu düşüktür. Dolayısıyla nüfus az, en uçta, böylece bir şey olursa "fıtrat" deriz, "Bereket az insan öldü." deriz mantığı var, mantık bu. bu sebeple ve sayamadığım diğer sebeplerle. Sinop halkının bana verdiği yetkiye dayanarak bu anlaşmanın onaylanmamasını, en azından bir referandum yapılana kadar ertelenmesini, Sinop halkı adına Hükûmetten ve yüce Meclisten talep ediyorum. Bence mevzuat mümkün. 7 Haziranda sandıklar kurulmuşken bu referandumu yapalım, Sinop halkı "kurulsun" derse başım üstüne, el ile gelen düğün bayram. Ben Sinop halkına on üç yıl boyunca hiç yalan söylememiş biri olarak diyorum ki: Bu, çok riskli, çok sakıncalı.

Son bir soru: Hükûmet, Bakan çıksın buradan desin ki, şu soruma cevap versin, ben çıkıp "Nükleeri savunuyorum." diyeceğim. Dünyada lisanslı bir tane nükleer atık deposu var ise "Lisanslı var, şurada var böyle bir depo." desin Hükûmet ben buraya geleceğim, "Ben yanlış biliyormuşum, bu iş olurmuş." diyeceğim. Yok kardeşim. Bunun kurulumu ayrı dert, sökümü ayrı dert, atığı ayrı dert. Ceyhan boru hattını yaparken dediniz ki: "Boğazlardan tankerlerle mazot, petrol geçiyor, risk taşıyor." Peki, Sinop'taki santrale zenginleştirilmiş yüksek radyasyonlu uranyum nereden gidecek? Hükûmet bana cevap vermiş demiş ki: "Efendim biz ona başka yol da buluruz." Gökten zembille indirecekse bilmem ama Sinop'a uranyumun gelmesinin tek yolu Çanakkale ve İstanbul Boğazı'dır, başka bir yol olduğuna ihtimal vermiyorum.

Tüm bu saydığım ve sayamadığım gerekçelerden dolayı, şurada bir kısmınızla on üç yıl, bir kısmınızla yedi yıl, bir kısmınızla dört yıl beraber çalıştım yani şu kadar hatırım varsa…

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ya, bir kere de Hükûmetten gelen bir şeye "hayır" deyin ya. Sizde insanlık yok mu ya?

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Siz bir kere Hükûmetten gelen bir şeye "evet" deyin ya.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Gerze Gündem Haber

Güncelleme Tarihi: 27 Mart 2015, 16:26

Mustafa Yoğurtçu

YORUM EKLE
banner381
SIRADAKİ HABER