DİRİSİ DE, ÖLÜSÜ DE…

Çocukluğumdan aklımda kalan, cenaze çıkan evlere ve o evin sakinlerine, o yaşta adını koyamadığım garip bir duygu ile baktığımdır. Büyüdükçe ve benzerlerine sıkça tanık oldukça adını daha net koydum bu duygunun, öğrendim ki bunun adı SAYGI imiş. Gidenin bıraktıklarının anısına, kalanın ise bu acıyı göğüslemede gösterdiği metanete…

O zamanlar bir başka şey daha yaşanırdı o evde ve sakinlerinde.

O gidiş sadece kalanın yüreğini yakarak, kimini öksüz, kimini yetim, kimini yarsız, kimini cansız bırakmazdı. Sanki o evi de kutsardı bir bakıma, ta ki gidenden kalanlar eskiyinceye, unutulmaya yüz tutuncaya kadar, bunun adını da çok sonraları koyabildim… MATEM…

Yası bir başka tutulurdu gidenlerin, o kadar yoğun yaşanırdı ki acılar, bırakın şimdiki gibi mezarlıktan döner dönmez kurulan dört başı mamur sofraları, kimsenin içinden ağzına bir lokma koymak gelmezdi, içi gerçekten yanardı insanın. Sadece çocuklar doyurulurdu o kadar. Zaten günlerce tencere de kaynamazdı o evlerde, komşudan taşınırdı yemekler, ta ki hayat normale dönene, “sabır acıyı bastırana kadar”. Radyolar açılmaz, bırakın şarkı türküyü, tebessüm bile göremezdiniz o yüzlerde ,ayıp sayılırdı, saygısızlık addedilirdi gidene ve acıya..

“Gelelim bugünün matemlerine” diyeceğim ama ortada mateme yakışan hiçbir hüzün kırıntısı dahi göremediğim için maalesef diyemiyorum.

Süresi bile belli yasın ve yüzlere takılacak “acılı” maskelerinin, üç, en fazla beş gün, hatta dökülecek gözyaşının miktarı bile belli nerede ise, bir miktar ölüm anında, bir miktarda evden “uğurlanırken”..

Eee yapacak çok iş var tabi, malum nedenle pas geçilen davetlerin hazırlığı var, iptal edilen randevular var, kaç gündür kapalı olan dükkanlar var, her şeyden önemlisi adına MİRAS denen büyük kavganın alt yapı hazırlığı var.

Daha “yedisi” bile dolmadan, merhumun mezardaki bedenine henüz sürüngenler üşüşmeden mevtanın “VERASET İLAMI” ilamı” çıkarılır önce, hallice ise giden, bankalardaki hesapları didik didik edilir.  Ve eğer bıraktı ise VASİYET’in açıklanması beklenir, MP’ nun yılbaşı  büyük ikramiye çekilişi beklenir gibi heyecan dorukta.. Yani artık “ölen ölmüş, kalan sağlar, kalanların “sağlamasını “yapmakla meşguldürler.

Biz paylaşma rezaletini onlara bırakalım ve konuya gelelim…

 Hepimizin çok iyi bildiği o sözü ilk ondan duymuştum, ”diriye saygısı olmayanın, ölüye saygısı olur mu oğlum” derdi anam bu gibi durumlar için.

Değerli Dostlar;

“Doğduk, yaşadık ve öleceğiz ” ile geçiştirilemeyecek ve sınırlanamayacak kadar değerli bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum yaşıyor olmanın ve bunun gelecek kuşaklara örnek teşkil edecek bir kalitede sürdürülmesi gerektiğine,

Zaten bu sorumluluk bilincinin getirdiği nokta değil midir insanı özel veya rezil, hayatı da tüm renkleri ile ya, daha yaşanılır kılan, yahut ta işkenceye dönüştüren..

İşte bu yüzden diyorum ki;

Ölene duyulan saygı öylesine değerli, anlamlı ve tanımsız bir mateme, ibadete dönüşmeli, kalan gideni öylesine kutsamalı,  öylesine ulviyet kazandırmalı ki anısına, kalanlar yaşamanın nasıl bir ayrıcalık olduğunun, ölümün sonsuz bir ayrılık, geri dönüşü olmayan bir yolculuk olduğunu öylesine samimi, gösterişten uzak bir duruşla göstermeli ki, giden, giderken kalandan öyle büyük parçalar kopartarak gitmeli ki, kalan hep bu gidişin endişesini taşıyarak, onu bir gün daha fazla yaşatmak için her şeyi göze alabilsin. Bu göze alış, bu artık nerede ise kanıksar duruma geldiğimiz katliamlara çanak tutanlara “DUR” diyebilsin..

Tanıdık tanımadık, ak kara, inanan inanmayan… eceli dışında toprağa d üşürülenlere öylesine sahip çıkmalı ki “insanlık”;

İlkeleri ve onuru ile insanca yaşamaktan başka amacı olmayan ruh ve bedenler, ayda bir, ”parçalanan insan parçaları ile paramparça olmasınlar. “

Ölümü öldürme kararlılığına gelemeden yaşamanın imkansız kılındığı bu coğrafyanın insanı, bu göze almayı gerektiğinde canı pahasına öylesine şiddetle gösterebilsin ki;

Başta, onları öldürerek bitirebileceğini zanneden hiçbir sistem ve onun insanlık fukarası uygulayıcıları, bırakın günümüzde olduğu gibi her gün 5-10’nunu aramızdan koparmayı, bir tekinin bile kılına dokunmaya cesaret edemesin.

Belki bu sayede askeri insan, silahı sevgi ve barış olan ordular kurulabilir…

Bence kurtuluşumuz burada, kurtuluşumuz insanı değerli kılmakta..

Dirisi ile de,

 Ölüsü ile de..

Sevgi ile kalın…

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ahmet AKIN
Ahmet AKIN - 8 yıl Önce

değerli dostum genel fotoğrafımız bu... aynen yansıtmışsın . kalemine , gönlüne sağlık. rize'den selamlar....

HÜSEYİN BODUR
HÜSEYİN BODUR - 8 yıl Önce

bu insanlik bittiiiiiiiiii, bittiiiii,,,bittiiiiiiiiiiiiiiiiiiii....!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! bu yazinizi aslinda çoklari okumali ama neredeeeeeeeeeeeee.!!!!!! bazilari böyle düşündürücü makalelelri,haberleri ve köşe yazilarini zman kaybettirme olarak algiliyor.....ama iş menfaate dönünce bak gör seyreyle satirrr,satirrrrrrrr okumuyormu...gerze ;;;ddişaridan gç ladiği sürece milli, manevi duygularini selin önündeki kütütk misali kendini suya salivereceğe benziyor....ne diyelim,bu durumu değiştirme güçümüz maaalesef yok ama kendimizi ve aile bireylerimizi bari bunlardan uzak tutatalim bu bile geleçeğe dönük bir kazanim olacaktir.... emeğinize, kaleminize, yüreğinize sağlik benim güzel kardeşim, arkadaşim, komşum...saygilarimla..!!!!!!!!!!!!!

bekirdemirci
bekirdemirci @HÜSEYİN BODUR - 8 yıl Önce

biz, bize sunulan akıl ve fikirden ürettiklerimizi kendi gücümüz oranında insanlara sunmaya çalışalım yeter,kimsden bir beklentimiz yok,beğenen beğenir,yeren yerer.sürekli desteğin için sonsuz teşekkürler,bodur ailesine selam ve sevgiler,