FARKLIYSAN-YALNIZSIN

“Toplumsal yaşamımızı” düzenleyen” kurallar” manzumesinin değirmen taşlarında öğüte öğüte tüketiyor ömrünü birçoğumuz. Birileri tarafından sanki ayetmişçesine kayıtsız ve şartsız uyulması, karşı durulduğunda anında insanın ait olduğu yaşamdan aforoz edileceği algısı belleklere yerleştirilerek değil, adeta kazınarak…

Nereden, nasıl peydahlandığı bilinmeyen, hangi kriterlere dayanılarak ve kim tarafından belirlendiğine kafa yorulmayan, doğruluğunun neye, kime ve hangi bilimsel araştırmanın sonucuna göre kanıtlandığı göz ardı edilen, yine birilerinin “toplumun değer yargıları” olarak yüzyıllardır yutturduğu çürümüşlük ile sistemin varlığını idame ettirmek adına, duyguyu, düşünceyi ve insan bedenini kendi tasarrufu dışına çıkarmaktan, bireyi “mankurtlaştırmaktan” başka amacı olmayan adına “yasa” neden dayatmalarla boğuşmakta insanlar…

İşin asıl garip yanı sözde, insanların daha güzel bir dünyada mutlu yaşamalarını sağlama adına yola çıkan bu “mutlu azınlığın”, toplumun tüm kesimini içine alan bu çağdışı tespitleri yaparken, birinci derecede muhatabın, yani insanın hiçbir konuda fikrinin alınmaması.

Her yanlış düşünce, doğru karşıtını mutlaka türetir bilirsiniz. Peki bu dayatmalara hayır diyenleri, yaşadıkları, daha doğrusu yaşayamadıkları dünya içersindeki işlevleri nedir? Sürüden ayrılanları, “bir dakika dur” diyenleri, “hayır” diyenleri, “sana katılmıyorum” diyenleri, “ben de böyle düşünüyorum” diyenleri, yani farklı olanları, farklarından dolayı izole edilenleri, yalnızlığa mahkum edilenleri nasıl bir yaşam biçimi bekler? Yani “tecritliler” e biçilen rol nedir veya bir rolleri var mıdır, varlıkları sadece “bir kişi daha fazla” olmakla mı sınırlıdır?

Cevap kısa ve bir o kadar da net kocaman bir YALNIZLIK…

İşte sizlere insanımızı doğumundan ölümüne dek nerede ise ablukaya alan safsatalardan birkaç örnek;

“Ana ve babanın vurduğu yerde “gül” bitermiş”

Doğrudur !.. Memleket onun için mutluluktan intihar eden insanların yaşadığı dikensiz“gül bahçesi” gibi.

Çocuğu okula teslim ederken öğretmene;

“Eti senin, kemiği benim”

Sanki kasaba mal teslim ediyoruz.

Vatan hizmetinde;

“Emir demiri keser veya askerlik mantığın bittiği yerde başlar”

Doğru, mantıkla “insanların” işi olur.!..

Evlenen kızına babanın öğüdü;

“Bu evden gelinlikle çıktın, ancak kefenle dönersin”

Doğru, insan değil ki “kurbanlık koyun”..!

Dağıtmayalım konumuza dönelim. Fikir babalarının bu konuda ürettikleri, doğruluğu aylar süren deneyler sonucu ispatlanan en anlamlı saçmalık. Neymiş; ”Sürüden ayrılanı kurt kaparmış” Yahu, kurt zaten sürüyü bitirmek üzere, ortada kala kala, gidilen yolun yanlışlığının, akibetin korkunçluğunun, varılacak yerin, sadece yok oluş olduğunun farkına varan, aklını kullanan “elle gelen düğün bayram, herkese ne olursa bana da o olur” demeyen, düşünen, sorgulayan, araştıran, gerçeğin peşinde koşan, birey olduğunun farkında olan, kısacası kurtlar sofrasında kuzu olmayı reddeden bir avuç farklı insan kalmış.

Bu aklı evvellerin bir o kadar “anlamlı” deyişlerinden biri de;”üzüm üzüme bakarak kararırmış” Bak sen, ya ben beyaz cins üzümsem, niye kararayım… Peki ya kara üzümsem..! Üzüm üzüme bakarak kararmaz, ancak “çürür”(sirke konusuna başka zaman gireriz)

Benzeri, kopyanın çoğaltılmışıdır. Bir şeyin benzeri değil, aslı, ilk nüshası, orijinali olun. Kimseye benzemeye veya kendinize benzetmeye çalışmayın. Herkese kimliğini ve kişiliğini kazanma ve yaşama şansı verin.

“Sakla samanı, gelir zamanı” imiş, öküzüne yedirecek samanını dahi ithal eden bir ülkede saman vardı da biz mi saklamadık. Fakirin sadaka diye almadığı maaşla, 4 kişilik bir aileyi insanca yaşat ve üstüne bir de para biriktir de, ben seni alnından değil de “ayaklarından” öpeyim. İnsana olmayan bir şeyin tasarrufunu yaptırabilir misiniz? Yerse..

Değerli Dostlar;

Yalnızlık, insanı insan yapan değerleri içinde barındıran erdemler bütünüdür. Utanılacak değil takdir edilecek bir baş ediştir. Çünkü yalnız insan, hayatının başköşesine insanın insanca yaşaması gerektiği ilkesini koymuştur. Yalnız insanın hayatı algılayışında, sömürüye, dalkavukluğa, yalana, dolana, hırsızlığa, arsızlığa, riyaya vahşete dehşete yer yoktur. Böylesi değerlerle bütünleşerek çoğalan bir insanın yalnızlığı olasımıdır?

Şunu asla unutmayın;

Asıl yalnızlar, kalabalıklar içinde kendini kamufle etmeye çalışan, düşünmekten korkan, gerçeği göğüsleme gücünden yoksun, asalak, fikir fukarası zavallılardır. Onlar insan değil sadece “memelidir”

Onları mı?

Bir tiyatron en arka sırasında,

Bir stadyumun en uzak köşesinde

Bir cafenin en ücra masasında

Bir kumsalın en ucunda,

Ama…

Bir eylemin, bir doğal afet enkazının ve bir kitap kuyruğunun en önünde tüm yaşam sevinçleri ve sadelikleri ile görmeniz mümkündür, tabi ki bakmayı bilirseniz.

Sonuç olarak diyorum ki;

Geçici olacağınıza, seçici olun.

Bilimin ışığında ve aklınızın gösterdiği, taşlarını kendinizin döşediğiniz yolda ve kendinize ait doğrularla yürüyün.

Bu sayede eksilir, ancak asla tükenmezsiniz.

Yalnız ve,

Sevgiyle kalın.

Bekir DEMİRCİ

 

YORUM EKLE