Gitmek…

  Sadece altı harften oluşan bir kelime bile insanı fazlasıyla yerle bir etmeye yetiyor bazen. Çünkü herkes bilir ki gitmek, yitirmek demektir.

 Günün birinde geri dönecek umuduyla uğurladığımız yolcular olduğu gibi dönmesinin imkânsız olduğunu bildiğimiz yolcular da geçip gitmiştir içimizdeki limandan.

Sahi, nedir gitmek?

Bir şehirden, bir evden, bir insandan veyahut akıp giden zamanın içerisinden ardına bile bakmadan uzaklaşabilmek.

Kimi zaman nereye gideceğini bile bilmeden, ardından bir el sallayan dahi bırakmadan kendi kendini meçhule doğru yolcu etmek.

Tüm yaşanmışlıkları arkanda bırakarak, bavulunun kenarına eski bir fotoğraf çerçevesi yerleştirip yüklenebildiğin kadar çok acıyla bir zamanlar ne kadar değerli olduğuna inandığın ne varsa hepsini bir “Hoşça kal” kelimesine sığdırıp veda edebilmek.

Bazen ise hiçbir şey söylemeden kırılan kalbinin parçalarını ellerin kanaya kanaya toplayıp bir çift gözü zihnine kazıyarak hüznünün seni götürebildiği yere kadar savrulabilmek.

En çok da vazgeçmek demektir, gitmek.” Seni sana emanet ediyorum; kendine iyi bak!” denilir hep.

Gidenler, kalanları yüzüstü bırakmayı göze alarak en büyük haksızlığı yapar. Kalanların ise kendilerine yaptığı en büyük haksızlık gidenleri beklemektir. Çünkü bir limanda oturup kalkan gemilere uzaktan bakmakla ne yolcu yolundan döner ne de artık döndüğüne değer.

Gitmek de kalmak da kolay değildir esasen. Her ikisinin de ardındaki enkaz aynıdır. Giden de kalan da aynı enkazı farklı zamanlarda kaldırmak ister sadece. Gidenin döndüğünde kalanın kalbini yeniden kazanmak için parmağını bile kıpırdatması halinde ise marifet değildir dönmek.

Ne kadar uzağa gidersek gidelim, biliyoruz ki her şey ve herkes bizimle beraber geliyor. Tıpkı, şairin de söylediği gibi. Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. Ama olmuyor.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Necmettin ÇAKIR
Necmettin ÇAKIR - 10 yıl Önce

güzel bir denemeydi. çalişmalarinda başari dileklerimle.