Halife Abdülmecid Efendi

Osmanlı Devleti'nin son halifesi Abdülmecid Efendi İstanbul'da 29 Mayıs 1868 tarihinde doğdu. Babası Abdülaziz, annesi Hayranıdil Kadındır. Babası Sultan Abdülaziz'in ölümüne kadar (1876) siyaset ve politika dan uzak durarak kendini sanata adamış idi. Son Halife Abdülmecid Efendi kozmopolit ve vatanperver yönüyle Türk Kültürü ve Sanatında ağırlığını göstererek 1909 yılında çoğunluğu Sanay-i Nefise Mektebi çıkışlı sanatçılardan oluşan 'Osmanlı Ressamlar Cemiyeti' bilahassa kendisinin desteğiyle kurulmuştur. 1912 yılında Çamlıca'daki köşkünde kendisini ziyarete gelen Pierre Loti'nin desteğiyle Champs Elysees'deki Grand Palais'de 'Le Salon de Paris'' de sergilenmiştir ki kendisini ve iki çocuğu'nu resmettiği portre şu anda Topkapı sarayında 'La Leçon d'Histoire' (Tarih dersi) olarak sergilenmektedir. 4 Temmuz 1918 tarihinde amcasının oğlu Mehmed Vahdettin tahta çıkmasıyla veliaht ilan edilerek Halife Abdülmecid yine 1918 yılında başka bir eseriyle Viyana'daki sergilerde doğrudan bulunamamıştı.

I. Dünya savaşından sonra Kuvay-i Milliye lehinde beyanlarda bulunduğundan İngilizlerce göz hapsine alınarak 1 Kasım 1922 tarihinde T.B.M.M saltanat kaldırılarak Sultan Vahdettin'in yerine 18 Kasım 1922 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nce halifeliğe getirilen Veliahd Şehzade Abdülmecid, 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin diğer üyeleri gibi 56 yaşında yurtdışına zorla oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, iki eşi, doktoru ve güvendiği samimi bir kaç dostuyla beraber 5 Mart 1924 tarihinde Dolmabahçe sarayından hiç bir kıymetli eşya almadan ayrıldı. Çatalca'dan trenle Simplon-Orient Express'e bindirilerek zorlu yolculuk başlamış oldu.

Kızı Dürrüşehvar Sultan, Hindistan'da 1948'de yayınladığı hatıralarında şöyle izah etmektedir. ''... artık seyehatimizin sonuna yaklaşmış ve İsviçre'ye vasıl olacağımız gün gelmişti. Akşamı mu'tadımızdan evvel yemeğe oturduk. Bu telaşlı taam esnasında bir fena bir haber bizi buldu. Hududumuza geldiğimiz zamn İsviçrelilerin pederimi geçirmeyeceklerini ve yalnız ailesine müsaade ettiklerini söylediler. Tabii bu münasebetsiz hadise üzerine pek telaşa düştük. O vakit 'chef de train' hükümetine telefon edip bir karar verilinceye kadar treni bekleteceğini söyledi. Uzun bir münakaşa'dan sonra, hududdan içeri girmemize müsaade ettiler. Hareket ettik ve takriben bir saat sonra Montreaux'ye vasıl olduk. Tren yavaş yavaş durdu ve bizde mahzun yüzlerimizi aydınlatan kuvvetli elektrik lambalarının arasında istasyona indik. Diğer yolcular hep konuşuyorlar ve gülüyorlardı fakat biz onların yanında birer karaltı gibi kalıyor ve daima me'yus duruyorduk. Pek ziyade hürmet gösteren 'chef de train' veda edeceği vakit pederim bu gayyur memura bi saat hediye etti. Yadigarı alırken gözlerinin dolduğuna ve teşekkür ederken başını çevirdiğine dikkat ettim. Bir yabancının bu takdirkar hissi beni pek müteessir etti.''

Halife Abdülmecid Efendi İsviçre'de kendini yoğun resime vererek vatan özlemini ve hasretini o şekilde gidermeye çalıştığını bazılarını gelir sağlamak amacıyla müzayedelerde satışa sunduğu bilinmektedir. Hatta ki Sürgün acısını edebiyatla da gidermeye çalıştığı 'Sürgün' ve 'Gurbet' isimli eserlerini neşr ettiği sahih kaynaklarca bilinmekte.  Ekim 1924'de Fransa'ya geçen Halife Abdülmecid Efendi Nice şehrine yerleşerek kendini ibadete vererek sakin bir hayat yaşayarak 23 Ağustos 1944 tarihinde Paris'te vefat etti. Paris camiinde 10 yıl bekletilen naaşı Medine'deki Cennet-ül Baki Kabristanına (1954) defnedildi. Dürrüşehvar Sultan yine anılarında neşr edecektir ki ''Niçin hala annelik vazifesini bilmeyen ve evladlarını atan vatanı ve sarayları düşünüyordum?. Evet neden bu lakayd validenin hulyasını daima kalbimde yaşatıyordum ?. Küçüklüğümüzden beri işittiğimiz bir cümleyi hatırladım: 'Bu vatan bizim annemizdir. Ona elimizden geldiği kadar hürmet etmeliyiz ; lakin ya o evladlarına karşı olan vazifeyi bilmezse?.'

[email protected]                                           

Araştırmacı Yazar

Volkan Yaşar BERBER

YORUM EKLE