İnsan Olabilmenin Bazı Önemli Koşulları!

            Değerli Gerze Gündem okurlarım,

            Yaşayan her bir birey için kişisel ve toplumsal bir gereksinim olan; düşünmede, konuşmada, okumada-yazmada başarılı olabilmesi için, belli koşulları kavraması gerekir. Bu koşulların başlıcalar şunlardır: 1.Gözlem yapmak. 2.Düşünmek. 3.Okumak. 4.Anadilini iyi kullanmak. Bu tespitleri bir bir açıklamaya çalışalım:

            GÖZLEM YAPMAK: Gözlem: görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma organlarımızla dış dünyadan sağladığımız duyumların tümüdür. İnsanları, varlıkları, olayları yani yaşamı tanımak, kavramak istiyorsak, gözlem yapmak zorundayız. Kuşkusuz, başarılı konuşmak, yazmak da yaşamı tanımakla, giderek bilgili olmakla gerçekleşir. Gözlem yoluyla tanıdığımız her varlık, her olay yaşantımızın bir parçası olur. Oysa yaşantımıza katamadığımız şeyleri ne anlatabiliriz, ne de yazabiliriz. Gözlem yapmak bir eğitim işidir; varlıklara bakmayı öğrenmeyi gerektirir. Gözlem yapmaya alışmak için çevremizi titizlikle incelemek, duyu organlarımız aracılığıyla varlıkları, olayları, durumları çok iyi algılamak gerekir

            DÜŞÜNMEK: İnsana özgü bir niteliktir. İyi konuşup iyi yazmak, iyi düşünmekle olanaklıdır. Türlü konularda düşüncesi olmayan kişiler, ne iyi konuşabilirler, ne de iyi yazabilirler. Düşünce, insana doğuştan gelmiş gizli bir güç değildir; toplumdan gelmiş bir niteliktir. Toplum olmasaydı, düşünce de olmazdı. Örneğin, hiçbir hayvan düşünemez

Çünkü toplum yaratığı değildir! Düşünce, beynin ürünüdür; insan beyniyle düşünür. Doğayı, dünyayı, insanı tanımak, kavramak, giderek eleştirmek, yargılamak ve birtakım sonuçlara varmak için DÜŞÜNMEK gerekir. Ne var ki doğru, sağlıklı ve bilimsel düşünebilmek için,  hazır ve peşin ön yargılı olmamak, boş inançlara (hurafelere) değer vermemek, heyecanlı olmamak da gerekir. Çünkü bunlar, bilimsel düşünmenin başlıca engelleridir…

           OKUMAK: Konuşmada ve yazmada başarılı olmanın bir koşulu da bilgili, kültürlü olmaktır. Bilgimizi artırmanın, kültürümüzü zenginleştirmenin baş kaynağı da okumaktır…

Kuşkusuz, okumaktan, gazeteleri, dergileri, kitapları okumak anlaşılmamalıdır! Özellikle tutarlı, doğru haber veren, fıkra, makale inceleme, araştırma, röportaj gibi düşünce ürünlerine ağırlık tanıyan gazeteleri; şiir, öykü, anı, eleştiri vb. türleri içeren sanat-yazın dergilerini; tanınmış yerli, yabancı yazarların, sanatçıların yapıtlarını okumak gerekir. Çünkü hiçbir niteliği bulunmayan, salt ticari amaçlarla yayımlanan gazeteleri, dergileri ve kitapları okumak, kişiye bir şey kazandırmaz, boşa zaman harcamış oluruz! Bu nedenle, neyi, niçin okuyacağımızı bilmek, okumanın önemli bir koşuludur. Bilgi, duygu dünyamız okumakla zenginleşir. Dil ve anlatım gücümüz, düşünme yeteneğimiz okumakla güçlenir. Çağdaş,  uygar bir insan olmak; yöremizi, dünyamızı tanımak, anlamak değerlendirmek okumakla gerçekleşir.  Oysa okumayan kişi sanki donmuştur; kalıplaşmıştır. Bu nedenle de ( bilgisizdir, yetersizdir, güçsüzdür.) Böyle kişiler, ne konuşma da ne de yazmada başarılı olamazlar

ANADİLİNİ İYİ KULLANABİLMEK: Hiç kuşkusuz, başarılı konuşup yazmak için, kişinin anadilini de iyi kullanması gerekir. Anadilini doğru ve amaca uygun kullanamayanlar; ne konuşmada ne de yazmada başarılı olabilirler. Anadilini yetkiyle kullanmak isteyen her insan, anadiline saygıyla, sevgiyle bağlanmak, yaşamı boyunca anadilini öğrenme çabasına katlanmak zorundadır! Bu katlanış, anadiliyle yazılmış seçkin yapıtları okumayı gerektirir. Sözcük dağarcığımızı zenginleştirmeyi, anadilini güzel konuşanları dinlemeyi ve en önemlisi de anadilinin kurallarını öğrenmeyi gerektirir. Bütün bunlar da ha deyince olacak işlerden değildir. Bu nedenle anadilini çok iyi kullanmak isteyen her kişi,  sabırla, inançla,  bilinçle çalışmak, çaba harcamak zorundadır! Ne yazık ki genç kuşaklarımız, teknoloji ürünlerini günümüzde daha çok amaçları dışında kullandıklarından, konuşma ve okuma özürlü olduklarını söyleyebiliriz! Hatta bu özürlü olma durumu çok küçük yaşlarda başlamakta! Teknoloji araçlarının adeta kölesi olmaktalar! Ne yazık ki bu araçlar ellerinden hiç düşmüyor! Yatıp kalkıyorlar bu araçlar ellerinde! Selamlaşmayı, konuşmayı unutmuş oluyorlar! Bilinmeyen bir yere doğru yelken açmış gemiler gibi Çocuklar ve Genç nesil bir yere doğru sürüklenip gitmekteler! Bu gidişata dur demek çok kolayda değil! Milli, kalıcı, ülke şartlarımızla örtüşen taklitçi olmayan çağdaş anlayışla donanmış, Eğitim-Öğretim sistemini hiçbir kimse ve zümreye ödün verilmeden uygulanabilir olması Öğrenci, Öğretmen ve Veli üçgeninin kaynaşması ile başarı belki yakalanabilir, bu üçgen içinde kaynaşma sağlanabilirse, genç nesil hep birlikte doğru bir çizgiye oturtulabilir diye düşünüyorum!

Değerli okurlar Anadilini çok iyi öğrenemeyenler, ikinci bir yabancı dil öğrenmekte de çok zorlandıkları görülmekte! Ne yazık ki ikinci bir dil öğreniminde hiç başarılı da değiller! İlkokul yılların da başlayıp, üniversite sonuna kadar okullarda gösterilen yabancı dil öğretiminde başarı çok düşük seviyede! Ancak yabancı dil öğrenimi ülke dışına çıkılarak yaşanarak öğrenilmektedir! Demek ki yabancı dil öğretiminde ülkemizde bir yerlerde çok yanlış yapıyoruz! Bu yapılan yanlışlar bizi başarısız kılıyor! Önerim, ilk önce anadilimizi çok iyi öğrenebilmeliyiz! Anadilimizi her yönüyle çok iyi öğrenemezsek, ikinci bir dil öğrenmek bizim için hayal olur! Ne yazık ki günümüzde ana dil öğretiminde sınıfta kalmışız! Başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz!

Çok daha önemlisi: Toplumsal yaşamda, Gözlem yapmayı göz ardı edenler, Düşünmeden her konuda konuşanlar, Okuma özürlü olanlar ve de Anadilini önemsemeyip, Anadilini çok iyi kullanmaya özen gösteremeyen toplumlar da yaşayan bireyler, bir birlerini anlamada ve anlaşmada çok büyük zorluk çektikleri görülmektedir!

Bir başka örnek daha verelim: Ana Dilini yeterli derecede çok iyi öğrenemeyen çocuklarımız, ne yazık ki Türkçe dersi başta olmak üzere, sosyal, fen ve matematik derslerinde ne yazık ki başarılı olamıyorlar! Nedeni çok basit: Okuduklarını anlamıyorlar! Bir başka önemli neden, Büyük Atatürk, Kuranı kendi cebinden parasını da vererek Elmalı’ya tefsirini niçin yaptırmıştır dersiniz? Bir DİN, insanların en çok bilip anladığı kendi Dilleri ile anlaşılır ve öğrenilir! Bu anlayış olmadığı sürece, tarikatların ve cemaatlerin insanlar oyuncağı olurlar! Onların yarım yamalak birde yanlış bilgilendirmeleri ile gerçekleri öğrenmekten uzak tutulurlar! Ne yazık ki günümüzde hepiniz görmektesiniz, kulaklarınızla duymaktasınız! Sözde din adamlarının, ya da din ulamaları adını verdikleri kişilerin; İslam dışı neler saçmaladıklarını, ne olmaz olayları İslam dinine uydurdukları saçma sapan anlayışları utanmadan, sıkılmadan dile getirdiklerini ibretle görmektesiniz! Siz daha kendi güzel dilimiz Türkçeyi doğru dürüst öğretemiyorsunuz! Birde hal böyle iken, Arapça gibi bükümlü dili, daha küçük yaşlarda ve her okulda(Arapça kelime hem önüne, hem de arkasına ek alır, bu nedenle bir kelime çok çeşitli anlam kazanır.)öğrencilere nasıl öğreteceksiniz? Halkımız Arap değil, anadili Arapça hiç değil! İnsanlarımıza anadilleriyle gerçekleri ve doğruları kendi dilleriyle İslam Dinini öğretmek daha kolay değil mi? Demek, doğruları öğretmekten korkanlar var! Halkımızın, kendi inandıkları dinlerini güzel Türkçemiz, yani anadilleriyle hemen her şeyi doğru olarak öğrenebilmesinin kime zararı olabilir ki? Bir eğitimci olarak, İnsanlarımızın yalanlarla, yanlışlarla ve hurafelerle kandırılmasını hiç doğru bulmuyorum! Dinimizi, ayrıca siyasete karıştıranları da esefle kınıyorum!

Ayrıca tüm okurlarımın 2017 yılının sağlıklı, umutlu, mutlu ve huzurlu olarak, kardeşçe ve barış içinde geçirmelerini dilerim…

            Sevgiyle kalın.

 Ali Vacit TOKMAK

YORUM EKLE