KADINA KARŞI ŞİDDET,

KADINA KARŞI ŞİDDET,

BEN DEĞİL, BİZ OLABİLMEKLE

ÖNLENEBİLİR!

                       

                        Yuva kuran her anne baba, dünyaya getirdikleri çocuklarının yetiştirilmesinde neler yapabileceklerini, onları nasıl topluma kazandıracaklarını mutlaka düşünmüşlerdir! Ama bu duygu ve düşüncelerin doğruluğu ya da yanlışlığı gerçekten her aile içinde yeterince tartışılıyor mu? Sanmam! İşte bu nedenle anne-baba ve çocuk ilişkilerini irdeleyerek bir sonuca varmayı düşünüyorum.

                        Her anne-baba kendine güvenen, sorunlarını çözebilen, kendine ve başkalarına saygılı, hak yemeyen, hakkını yedirmeyen, kendisiyle barışık, sorumluluk duygusu gelişmiş çocuklar yetiştirmek istemektedirler! Bu bir sonuçtur. Bu sonuca rastlantı ile değil, ana babaların aile ortamındaki davranışlarıyla çocuklar biçimlenmektedir!

                        Ancak anne-babanın istenen sonuca ulaşmadaki iyi niyetleri ne yazık ki yeterli olmuyor! Sonuca giderken çeşitli konularda anne-baba tutumlarına baktığımızda, anne-babaların yıllar yılı enerjilerini, çocuklarının yanlışlarını, o yanlışı yaptıkları anda düzeltmeye, onları değiştirmeye harcadıklarını görmekteyiz! Neden yıllardır bu böyle sürüp gitmektedir? Çünkü başka yol bilinmemektedir. Anne-babalığımızı, kendi anne-babamızın, anne-babalığından edindiğimiz tecrübelere dayanan bir bakış açısı ile bizde çocuklarımıza karşı yapıyoruz!

                        Bu öğrenilmiş belirli tecrübeleri içeren bakış açısı, gözümüze taktığımız psikolojik bir gözlüktür! İşte bu gözlükle olayları algılar, yorumlar ve davranırız! Ne yazık ki biz de davranışlarımızı yönlendiren bu sabit bakış açımız olduğunun farkında değiliz!

                        Psikolojik olarak her çocuk birbirine zıt iki gereksinimle doğar. İlki, diğerlerinden ayrı bir birey olma ve güçlü olma… İkincisi ise ait olmadır. Her çocuk için küçükken onun gözünde anne- babasının çok büyük bir psikolojik boyutu vardır. Çocuk büyüdükçe ve beceriler kazandıkça, kendi psikolojik boyutunu büyültmeğe başlar. Bilinçli anne- baba bunun farkındadır. Çocuğun artılarını kabul edip kendini geri çeker. Çocuk birey olduğunu bağımsız davranışlarıyla gösterir! Bilimsel olarak bir, üç, altı ve onaltı yaşlar bağımsız davranışların öne çıktığı “ BEN “ denilen yaşlardır!

                        Çocuğun “ BEN” dediği yaşlarda anne-baba “BİZ”E ulaşabilir. Bu hepimizin istediği çocuk tipidir. Ne yazık ki bizim toplumumuzda, çok az insan “BİZ” bilincine ulaşabilmektedir!

                        Neden?

                        Kişiliğimizde üç benlik durumu vardır:

                        1.Anne-baba benlik durumu.

                        2.Yetişkin benlik durumu.

                        3.Çocukluk benlik durumu.

                        Anne-baba benlik durumunda kurallar vardır. Koruyucu ya da eleştirici anne-babayı yansıtır. Yetişkin benlik durumunda gerçekler vardır. Çocukluk benlik durumu ise duyguların ağır bastığı bir benlik durumudur!

                        Anne-babaların hangi bilinçte olduğu çocuklarıyla çatışma durumlarında kendini açığa çıkarır. Bir çatışma durumunda anne-baba ve çocuklar arasında karşılıklı çatışma-çözme yöntemleri kullanılır. Bunlar kazan-kaybet ve baskıcı yöntemlerdir.

                        Kazan-kaybet yönteminde büyükler çocukla aralarında bir çatışma çıkınca ya da onda bir davranışı değiştirmek, ona bir davranışı kazandırmak için ödül ve cezaya başvururlar!

                        Baskıcı yöntemde ise anne-babalar güç kullanarak çatışmayı kazanır, çocuklar kaybederler ve mutsuz olurlar. Bu iki yöntemde de çatışma çözümünde çocuğun katkısı yoktur.   Bu nedenle çocukta sorumluluk duygusu ve iç denetim gelişmez. Bağımlı ve isyankâr olabilirler!                  

Bir başka yöntemde  “ Ödün Veren Yöntemdir” Bu yöntemde büyükler, çocuklarla           aralarında bir çatışma çıkınca olay büyümesin diye çocuğun davranışını görmezden gelir ya da çocuğun dayatmasına direnemez ve onun dediğini kabul edip kaybederler!

Çocuk anne- babaya karşı sürekli bir güç kullanır! Bu ilişkide anne-baba mutsuzdur!  Her istediğini elde eden çocukta sorumluluk duygusu gelişmez! Çocukta anlayışsızlık, bencillik ve işbirliği eksikliği gibi kişilik özellikleri olur. Sürekli kaybeden büyüklerde çocuğa karşı olumsuz duygular oluşur ve güç kullanarak yaşanan olaylarla baş etme yöntemleri gelişir!

                        Demokratik Yöntem ise, karşılıklı olarak eşit bir ilişki vardır. Büyükler ve çocuklar arasında bir çatışma çıkınca, her iki taraf birbirinin haklarına, gereksinimlerine saygı duyar ve her iki tarafa da uygun gelebilecek bir çözüme birlikte karar verip uygularlar. Hiç kimse kaybetmeyip herkes kazanır ve mutlu olur.

                        Çocuğa saygı duyulduğu ve düşüncesi alındığı için sorumluluk duygusu gelişir. Kendine ve büyüklerine güven ve saygı duyar. Düşünme yeteneği gelişir. Güç kullanımı yok olur. Kimse kaybetmediği için nefretin yerini sevgi alır. DEMOKRASİNİN bir yaşam felsefesi olarak yerleşmesini sağlar. Böyle bir etkileşimi gerçekleştiren anne-babaların çocuğunun ruh sağlığı yerinde olur.

                        Kendimizi sorgulayarak bugünkü toplumsal yapımıza bakarsak; aile, çevre ve okul içinde kazan-kaybet, baskıcı ve ödün veren yöntemlerle yetişmiş insanlarımızın kurdukları yuvalarda; kadına da erkeğe de aile içi ve dışı şiddet uygulanması kaçınılmazdır! Ne yaparsanız yapınız,yani polisiye tedbirle alarak, kadın sığınma evleri açarak ve de mitingler yürüyüşler yaparak hiçbir sonuç alamazsınız!

                        Allah aşkına söyleyin! Evde, çevrede ve okullarda demokrasi var mı? Hangi dereceli okullarda, ileride evlenerek yuva kuracak gençleri bilgilendirecek annelik ve babalık konularını içeren bir eğitim-öğretim var mıdır? Yoktur! O zaman aile içi şiddet, her zaman gündemde olacaktır!

                        Sonuç olarak, gelecekte toplumun her bireyi önce çok bilinçli aile içi eğitim, sonra örgütleniş iyi bir sosyal çevre ve demokratik donanımlı her dereceli okulların insanı, insan gibi yetiştirmeyi ağırlıkla uygulandığı bir ortamda çocuklar yetiştirilebilirse; toplumsal yaşamda “BEN” değil “BİZ” olabilen yeni nesiller GERÇEK DEMOKRASİYİ kurabilecekler! Belki o zaman KADINA ve ERKEĞE karşı aile içi, aile dışı şiddeti önlemekte bir adım atmış olabileceklerdir! Yoksa günümüzde uygulanmaya başlayan 4+4+4 eğitim- öğretim sistemiyle genç nesilleri ulaştırmak istedikleri hedefi tahmin etmemek, hem bir aptallık, daha açıkçası geri zekâlılık olur! Bilmem anlatabildim mi? Yine hatırlatalım…

                        Eğitim Birliği Yasası kaldırıldığı için; yeni uygulanacak sistemin neler getirip neler götüreceğini zaman içinde yaşayarak öğreneceğiz! Bu yeni sistemi bir örnek vererek sizlere açıklayabilirim: Mahalle ve çevre baskısı gerçeğini göz önüne alırsak “ Seçmeli” ders, “Seçmeli Zorunlu” konumuna gelecek, hatta zoraki getirilecek, problemler o zaman her çevrede, hatta her okulda başlayacaktır!

                        Bizler, doğru ve yanlışı yaşamadan bir türlü öğrenemiyoruz! Ne acı ki ileri görüşlü insanlarımızın birçoğu günümüz de susturulmuş; mücadele edenler giderek azalmış,  bir kısmının da sesleri kısılmıştır! Yeni sistemle, Fikri Hür, İrfanı Hür ve Vicdanı Hür nesiller yetiştirilmekten vaz geçilmiştir! Yeni nesil, günümüzde uygulanmaya konulan sisteme göre oluşacak, yeni bir insan modeli toplum içine katılacaktır! Ne diyebilirim ki Devlete, Millete hayırlı uğurlu olsun!

                        Sevgiyle kalın.

                        Ali Vacit TOKMAK

YORUM EKLE