Bu seferki yazımda, Doktor arkadaşlarımın mesleklerine saygı göstererek, bir miktar sahalarına girip insanla ilgili gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.
İnsan; antika mekanizmalarla donatılmış, harika sistemler alemi olan bir makine sanki ! Bir bütün olarak düşündüğümüzde, kâinat ağacının en güzel meyvesi insan! Bu meyveyi acılaştırma veya tatlılaştırma kabiliyeti de bize verilmiş. Yükseklerin en yükseğine çıkararak insan-ı kâmil olmak da, diplerin en dibine düşüp hayvandan daha aşağılarda olmak da elimizde !
Evet insanı gözlemlemeye başlıyorum. Hayalen vücudumuzda bir yolculuğa çıkma imkânımız olsa, nelerle karşılaşacağız neler ?! Kan damarlarının içine girecek kadar küçülüp, vücudumuzu dolaşmamız mümkün olsaydı, muhteşem bir alemle karşılaşacaktık. Ve öyledir de! Alemimiz sanki bir şehir gibi, durmadan bizim müdahalemiz olmadan çalışıyor. İnsan şehrimiz; mükemmel bir yol ve kanal şebekesiyle donatılmış. Sanki hücrelerimiz, şehrimizin evleri gibi. Erzaklar getiriliyor, çöp ve artıklar toplanıyor. Hücrelerimiz canlı, bir süre yaşadıktan sonra ölüyor. Yeni yeni hücreler yaratılıyor. Hücrelerin yıkılış ve yapılışlarına rağmen şehrimizde; en küçük bir kargaşa, anarşi ve intizamsızlık yok! İnsan şehrimizin; deposu, kileri, mikrofonu, hoparlörü, telefon telleri, savunma teşkilâtı, alârm tertibatı, ısıtma tesisleri, gözetleme kuleleri ve dinleme cihazları bile var! Ve bu cihazlar ana kompütere bağlı olarak çalışıyor. Yanılgıya düşüp, erzakların yanlış bir yere götürülüşü söz konusu değil. Hakikaten göze gidecek olan fosfor yanlışlıkla tırnaklarımıza gitmiş olsa, halimiz ne olurdu acaba ?!
Evet muhteşem makine, insanı incelemeye devam ediyoruz. Gözümüz; müthiş bir fotoğraf makinesi veya video kamerası! İnsan ; alemi, dış dünyayı bu pencereden seyrediyor.
Kulağımız; antika bir teyp veya CD kaseti, hem de hafıza ile birlikte bilgileri sonradan kullanmak üzere kaydeden bir makine!
Dilimiz; acıları, tatlıları ve tuzluları ayırt eden 10 cm² ’lik bir et parçası. Ancak, ağza giren gıdaları karıştıran bir kürek sanki! Ayrıca ağızdan, ses tellerimizin de desteğiyle çıkan harflere düzen veren bir hoparlörümüz!
Beynimiz; kumanda merkezimiz. Bütün sistemler ona bağlı. Beyin ölümümüz gerçekleştiğinde, görev sona eriyor ve insan ölüyor!
Kalbimiz; ayrı bir kudret harikası! Gece biz uyurken bile çalışmaya devam. Kan kanallarımız 30 bin km. uzunluğunda bir sıhhi tesisat şebekesi. Kalbimiz, kan sirkülasyonunu ayarlıyor. Al ve ak yuvarların çalışmasında bir komutan sanki!
Sinir sistemimiz; telsiz, telefon hattı gibi vücudumuzun her noktasını sarmış ayrı bir mühendislik harikası! Vücudumuza yapılan en küçük bir müdahaleyi bu sistem beynimize aktarıyor, biz de refleksle tepkimizi veriyoruz!
Bu tatlı gezintimizdeki örnekleri, kudret harikalarını çoğaltabiliriz. Şimdi de günlük hayatımıza kısa bir bakış yapalım. Farz edelim, ihtiyacımız olan bir beyaz eşya aldık. Hemen kullanım kılavuzuna bakıyoruz. Özelliklerini anlamaya çalışıyoruz. Hatta bir teknisyen bize bilgi versin arzu ediyoruz. Çalışmasını, püf noktalarını anlatsın istiyoruz. Kılavuzu bir kenara atıp, teknisyenin verdiği teknik bilgileri dikkate almadığımızda, kurallara uygun kullanmadığımızda; beyaz eşyamız kısa sürede arıza vererek çalışmaz hale gelecektir. Bu, tabi ki akıl kârı bir hareket değildir.
Evet, tekrar insana geri dönüş yapalım. Şimdi bu gözlemlerimiz çerçevesinde, şu soruyu sormak istiyorum. Allah’ın(CC) harika sistemler âlemi olarak yarattığı, müthiş mekanizmalarla süslediği, Ahsen-i takvim olarak vasıflandırılan, insan makinesinin; bir kullanım kılavuzu, bir anlatıcı teknisyeni olmaz mı sizce ?! Olur tabi ki, olması da gerek! Kur’an-ı Kerim; kılavuzumuz olarak, Peygamber’imiz(ASM) ise; açıklayıcı teknisyenimiz olarak karşımızda, emrimize amade olarak duruyorlar. Ancak insan olarak bize iş düşüyor. İnsan, hakikaten antika bir mahlûk! Niye hayat acılaşsın, ekşisin? Maalesef insanın olumsuz marifetiyle hayatımız acılaşıyor, ekşiyor! Kendine göre bir din anlayışı ortaya çıkarıyor. Ben yaptım oldu diyor. Ama olmuyor! İnsan makinesi arıza veriyor. En dar daireden sıkıntılarımız başlıyor. Kendimizden (nefsimizden) başlayarak; aile, mahalle, şehir, ülke, dünya diye ilgili olduğumuz dairelerimiz büyüyor. Kılavuza uygun hareket edilmeyince; sıkıntılarımız en dar daireden başlayarak büyük dairelere doğru büyüyerek gidiyor. Kan, göz yaşı, ölümler, çalmalar, çırpmalar, ye-tim hakkı yemeler, zulümler vb. şeklinde arızalarımız karşımıza çıkmış oluyor. Halbuki en dar dairede, en önemli görev olduğunun şuuruyla hareket etmiş olsak, bu güzellik diğer dairelere de olumlu yansıyacaktır. Aile hayatımızın, cennet hayatına dönüşmesi; kılavuzumuza uygun hareket etmeye bağlı.
Kafa fenerimize göre bir din uydurmadan, ben yaptım oldu demeden, Kur’an kılavuzuna göre hareket edildiğinde; sosyal hayatımızdaki anormallikler de yerini güzelliğe ve huzura bırakacaktır. Tabi ki yine de, bu güzellik ve çirkinlikler insanoğluna bağlı! Kâinatın şükreden bir sultanı da olabilir! Hayvandan daha aşağı düşerek aciz bir canavar da olabilir! Son söz olarak, ‘’ İman; insanı insan eder, belki insanı Sultan eder. Küfür; insanı aciz canavar bir hayvan eder.’’ (RNK)
Kılavuzumuza uygun hareket etme serüvenimizde hepimize Allah(CC) kolaylık versin..
Bir kaligrafi çalışmamı daha sunarak; tekrar buluşmak dileğiyle, saygı ve selâmlarımı sunuyorum.
Öğr.Gör. Ahmet AKIN
R.T.E.Üniversitesi
Teknik bilimler Meslek Yüksekokulu - RİZE
hocam ağzınıza,yüreğinize ve kaleminize sağlık çok muhteşem olmuş.üstadımızın tespitleri ancak böyle nezih kelimelerle ifade edilebilir.bu arada her zamanki gibi kaligrafi çalışmanız çok güzel olmuş.ellerinize sağlık.sevgiler,saygılar.selamlar.allaha emanet olunuz...