Tohumluk

Hiç unutmam bu olayı. İl Tarım Müdürlüğünün talimatları doğrultusunda, İlçe Tarım Müdürlüklerine gönderilen tohumluk mısırın bir program yapılarak en kısa zamanda köylü vatandaşlara satılması istenilmişti. Bizler de mısır çuvallarını arabalara yükleyerek köy köy dolanmağa başlamıştık.

Gidilen köylerde teknisyen arkadaşımız, tarlaların ekime nasıl hazırlanacağını, hangi şartlarda en yüksek verim alınacağını ve tohumluğun kalitesini uzu, uzun anlatıyordu.

O gün de Çayağzı Köyü'nde idik. Yine ekim alanlarının hazırlanmasından, bol verim alınmasından, tohumluk mısırın kalitesinden bahsedildi ve hatta daha fazla bilgi vermek adına oradaki vatandaşlara:

"Arkadaşlar!" dedi Teknisyen Lütfi Çilesiz. "Şu gördüğünüz mısır tohumu var ya, şu mısır tohumu, taaa Amerika'dan geldi."

Anlatılanları dinleyenlerden biri hemen ayağa kalktı ve Teknisyen Lütfi Çilesiz’in çenesinin dibine kadar sokularak:

“Hay anasını sin-kaf etiğimin Amerika’sı! Lan bu zamana kadar köylerimize girememişti! Şimdi, mısır tohumu ile mi girecek ya?" diye sorduğunda aklıma ilk gelen, Nazım Hikmet’in Türk köylüsü için yazdığı o,  Topraktan öğrenip/kitapsız bilendir/Hoca Nasrettin gibi ağlayan/Bayburtlu Zihni gibi gülendir.” diye devam eden şiiri oldu. Çünkü Amerika henüz o yıllarda köylerimize kadar girememişti. Ne var ki, daha sonraki yıllarda köylerimize de çok rahat girdi. Önce mısır tohumu ile ve daha sonra da ithal edilen tarım ürünleriyle…

Uzun yıllar kendini doyuran dünya devletlerinden olan Türkiye, saman dahil olmak üzere, son 12 yılda, Amerika’dan pamuk ve bezelye, Rusya’dan buğday, Fransa’dan arpa, İtalya, Vietnam ve Tayland gibi ülkelerden mısır, Sri-Lanka’dan çay ithal eder olmuştur. Kurbanlık sığır (angus)lar ile de değil köylerimize, kanımıza girdi Amerika. Hatta, bu gün “paralelcilik” ile suçlanan hizmet gönüllüleri vasıtasıyla camilerimize bile girdi. Maalesef son durum budur. Geçmiş ola!

 

Necmettin ÇAKIR

YORUM EKLE