Ülkemi Seviyorum, Nükleer İstemiyorum.

İlk Katliam Çernobil’de

26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’nın Çernobil kentinde meydana gelen Nükleer kaza, 1000 megawatt (MW) gücünde olan dört reaktörün hatalı tasarlanmış olması ve reaktörlerden birinde deney yapmak için güvenlik sisteminin devre dışı bırakılması sonucu meydana geldi.

Faciadan toplamda 5 milyon kişi zarar gördü. Birleşmiş Milletler’e bağlı kurum ve kuruluşların sunduğu rapora göre: Olayda 50 kişi hayatını kaybetti 6000 kişi tiroit kanserine yakalandı. Kazada en yüksek radyasyon dozuna ise Çernobil Santrali personelleri ile acil durum çalışanları maruz kaldı. Çalışanlardan bazıları maruz kaldıkları yüksek radyasyon dozundan dolayı hayatını kaybetti.

Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye’ye de ulaştı. Çernobil sonrasında, özellikle Karadeniz Bölgesi’ndeki kanser vakalarında büyük bir artış yaşandı. Hükümetin facianın Türkiye üzerinde önemli etkileri olmadığını açıklamasına karşılık radyoaktif değer 600 Bg/kg’ın altında olduğu belirtilen ve İngiltere’ye ihraç edilen fındık, İngiltere tarafından geri gönderildi. Çay-Kur depolarında 1985 yılından kalma 50 bin ton sağlıklı çay bulunurken radyasyonlu 1986 senesi ürünü çaylar ile 1985 senesi ürünü çaylar Türkiye Radyasyon Güvenliği Komitesi emri ve TAEK uzmanları gözetiminde harmanlandı. 12.500 Bq /kg’dan daha yüksek radyasyon düzeyine sahip olduğu saptanan 58.078 ton çay ise imha edilmek üzere depolandı. Bu çaylar ancak faciadan 7 yıl sonra gömülebildi. Olayın üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen radyoaktif parçacıklar etkisini göstermeye devam ediyor.

Hükümet Ne Yaptı?

Ukrayna’da hükümet, kamu bütçesindeki açığı gerekçe göstererek Çernobil mağdurlarına yapılan ödemelerde kesintiye gitti.

Türkiye’de dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, “Radyasyon kemiklere yararlıdır.” dedi.

Dönemin Başbakanı Turgut Özal ise “Radyoaktif çay daha lezzetlidir.” Diyerek basına poz vermekten çekinmedi.

İkinci Katliam Fukushima’da

Çernobil’den sonra Dünyadaki en kötü ikinci felaket ise 11 Mart 2011’de Japonya’nın Fukushima kentinde meydana geldi. 9.0 büyüklüğündeki depremin ardından meydana gelen tsunami, kısmi erimelere ve patlamalara neden oldu.

Kaza sonucunda salınan uzun ömürlü sezyum-134, sezyum-137 ve iyot-131 gibi radyoaktif maddeler toprağa, denize ve yer altı sularına karışarak, rüzgârın etkisiyle çok uzak yerlere taşındı. Kazanın ardından Nükleer santralleri soruşturan komisyon raporunu yayınladı. 450 sayfalık rapor kaza sırasında ve kazadan sonra toplam 772 kişinin olayda rol aldığını ve bu kişilerin yeterli eğitimlerden geçirilmediği ile acil durum yönetmeliğindeki etkisizliğini gözler önüne seriyor. Radyoaktif sızıntı tehdidi yüzünden tesislerin 20 km çevresinde yaşayan 180 bin civarında kişi evlerinden tahliye edildi.

Felaketin ardından Japonya’nın Ohi kentindeki Nükleer santralinde süresiz olarak elektrik üretimi durduruldu. Fukushima’da rüzgâr türbinleri ile elektrik üretimine geçildi. Denize 25 metre uzaklıktaki bir kontrol kuyusundan alınan su örneğinin analizinde “sezyum-137” ve “sezyum-134” radyoaktif kalıntılarının 3 günde 90 kat arttığı ifade edildi. Fukushima Nükleer santralini işleten Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi(TEP CO) radyoaktif su sızıntısının devam ettiğini belirterek geçimini balıkçılık ile sağlayanlara yönelik olarak Ulusal Balıkçılar Federasyonu’ndan özür diledi. Japonya’dan diğer ülkelere ithal edilen tüm ürünlerin radyasyon testinden geçirilmesine karar verildi. Felaketin izlerini hafifletmek için radyoaktif sızıntının bulaştığı atık suları arıtmak amacıyla radyoaktif su arıtma tesisleri yapıldı. Felaketin ardından Avrupa ülkelerinde aktif olan 132 reaktörde güvenlik önlemlerinin eksik olduğu saptandı. Ayrıca Fukushima Daichi Santralinin eski direktörü Yoshido Masao’ ya aynı yıl kanser teşhisi koyuldu ve 2 yıl sonra hastalığa yenik düştü.

Hükümet Ne Yaptı?

Dönemin Başbakanı Naoto Kan “Enerji politikamızı gözden geçirmeliyiz. Nükleer enerji daha güvenli hale getirilmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapmalıyız.” Deyip, nükleer teknoloji ihtiyacının yeniden düşünülmesi gerektiğini belirtmiştir.

Japonya’nın başkenti Tokyo’da toplanan binlerce kişi, Nükleer enerji kullanımını protesto etti.

Kamuoyu tepkisi üzerine Fukushima bölgesinde elde edilen deniz ürünlerinin tüketiminin yasaklanmasına karşın ülkenin yeni Başbakanı Abe, yasaklı dönemin sonunda balıkların güvenli olduğunu ispat etmek için basın karşısına geçip balık yedi.

Çernobil ve Fukushima’da yaşanan felaketler sonrasında,

Fukushima felaketinden önce Japonya 2030 yılına kadar Nükleer enerjinin kullanılma oranını %50’ye çıkartmayı hedefliyordu. Felaket sonrasında Japonya’da önemli bakanlardan oluşan kurul, yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtların kullanımına göre daha sürdürülebilir ve güvenli olduğunu kaydetti.

Almanya, ülkede bulunan 17 Nükleer reaktörü kapatma ve yenilenebilir enerjilere yönelme kararı alarak “Su ve güneş gibi alternatif kaynaklar kullanılmadır.” dedi.

Avrupa’nın en çok atom enerjisi üreten ve Nükleer güvenlikte en kötü ülkesi olan Fransa’nın, 58 tane Nükleer reaktörü bulunuyor. Nükleer çevresindeki halk, 5 senede bir güvenlik eğitimi görüyor ve üzerinde Nükleer kaza durumunda içmek için iyodür tabletler bulunduruyor.

Belçika, elektrik üretiminin yarısından fazlasını Nükleer santrallerden elde ediyor. Buna rağmen 2016’dan itibaren aşamalı olarak Nükleer enerjiden vazgeçilmesi kararlaştırıldı.

İtalya’da halk Nükleere dönüşü referandumla reddetti.

Bulgaristan yeni Nükleer Santral yapımından vazgeçti.

Litvanya, Nükleer enerji kullanımını sonlandırmaya karar verdi.

Paris’te aralarında Meclis, Senato, Maliye Bakanlığı olmak üzere 18 bölgede “Nükleer Enerjiye Hayır” denildi.

Türkiye’nin Felaket Senaryosu Nasıl Olacak?

Hiçbir ülkede sigorta şirketlerince sigortalanmayan Nükleer santrallerin, Çevresel Etki Değerlendirme Raporlarında (ÇED) hiçbir halk sağlığı uzmanının görüşüne yer verilmeyişi insan sağlığının göz önünde tutulmadığının açık bir kanıtıdır. Nükleer santral kaynaklı radyasyonun “gözlemlenemez” ve “denetlenemez” olması yönüyle nükleer santraller, Dünya çapında Hükümetlerin kendi eliyle halkına hazırladığı katliam senaryolarından başka hiçbir şey değildir. Çernobil ve Fukushima’da yaşanan felaketler, Dünyada kullanılan enerji politikalarında dönüm noktası oluştururken, gelişmiş ülkelerde Nükleer santraller var diye Türkiye’de de olsun diyen hükümetin ısrarı neden? Sözde demokratik bir ülke olan Türkiye’de Nükleer santrallerin yapımı konusunda Referanduma gidilemez mi?  Doğal afetlerin sıkça yaşandığı ülkemizde, Türk Hükümetinin bu felaketlerden ders almasını ve fütursuzca izlediği enerji politikalarından vazgeçmesini diliyorum.

 

 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Göbeğini Kaşıyan Adam!
Göbeğini Kaşıyan Adam! - 10 yıl Önce

ülkemi seviyorum diye başlık atıyorsun ama türkiye'yi sözde demokrasi diye tanımlayıp halkın tercihlerini küçük görüyorsun. enerji politikaları gizli değildir, parti programıdır.parti programları seçimlerde halkımız tarafından oylanmakta ve hükümetler kurulmakta. siz hangi hayaller dünyasında yaşamaktasınız anlamak güç. açıklarmısın, hangi ileri demokrasi olduğunu düşündüğün ülkede nükleer santral kurulması için referandum yapılmış? açıklarmısın, türkiye'nin 2000 yılında yenilenebilir enerjide kurulu gücünü neymiş, şimdi ne olmuş? yenilenebilir enerji genel müdürlüğü diye bir birimi bu hükümet neden kurdu dersin? böyle bir müdürlük olduğunu bildiğini bile sanmıyorum. teşviklerle beraber 2005 de 20 mw olan rüzgar kurulu gücü 2011 de 1720 mw olmuş. yetmez ama gayret var. nükleer enerjiye karşı olabilirsiniz, zararlarını topluma anlatmak için çaba içinde olabilirsin ama yalan söylemeyin, gerçekleri çarpıtmayın, toplumu aşağılamaya kalkmayın, sizin gibi düşünmeyenlere saygılı olun.gka