Yaban Mal, Yabancı Dil!

            Değerli Gerze Gündem okurlarım, toplum olarak yabancı mala hayranlığımız hepimizce malum. Bedeli ne olursa olsun, kaliteli veya kalitesiz yeter ki, yabancı mala karşı oldukça çok merakımız var. Gümrük kapılarımızdan geçen her mal mutlaka müşteri bulur. Çünkü yıllardır inancımız böyle. Belki kapitülasyonlar döneminden kalma bir alışkanlık! Sigaranın bile yabancı olanını beğeniriz!  Geçmişte bu yabancı hayranlığını kırmak isteyen Atatürk,1930’lu yıllarda yerli kampanyaları tertipletmiş, sergiler açtırmış, kendi ürünlerimizi sevmemiz ve kullanmamız halka öğretilmiştir. Cumhuriyetin ilk yılları böyle geçmiştir.

            Ne yazık ki LİBERAL ekonomi uygulamaları ülkede başlatılınca her şey altüst oldu. Yabancı hayranlığımız depreşti! Günümüz alışveriş merkezlerine onların egemenliği hâkim. Hemen her şey yabancı! Ya da onların patenti ile sergilenip satılmakta.

            Dünya da gelişmiş ülkeler dâhil hemen her millet kendi ürettiği mala sahip çıkıyor. Biz ise neden sahip çıkmıyoruz? Yoksa ürettiğimiz kaliteli bir şey mi yok? Daha da acısı yerli malı üretmekten vaz geçerek; yaban malı tüketen bir ülke ve halkı mı olmayı hedefliyoruz! Bakınız, örneğin: İngilizler, seyahatlerini kendi uçaklarıyla yapıyormuş. Kendini hem yaşadığı ortamda buluyor, hem de bildiği dille konuşuyormuş!

            Dil deyince aklıma geçmiş yıllarda onlarca demokratik kitle örgütlerinin ”YABANCI DİLLE EĞİTİME HAYIR!” bildirisi geliyor.

            Bilindiği gibi yerden mantar biter gibi çoğalan Anadolu Liselerinde ve özel okullarda(Matematik, Fizik-Kimya, Biyoloji-Jeoloji) ve bazı üniversitelerde bir kısım derslerin yabancı dille okutulmasını, Ulusal Bağımsızlığımıza, Egemenliğimize ve eğitim-bilim ilkelerine aykırı olduğu belirtiliyor! Şimdi bu sistem de terk edildi. Yerine ne konduğu da bilinmiyor! Yani açıkçası, Milli bir Eğitim sistemimiz yok! Olanlar da yok edildi!

            Dünyada sömürge olmayan, bağımsız devletlerde genel eğitim, o ülkenin resmi dili ile yapılmaktadır. Anadili ile yapılan eğitim, gençlerin anadillerini geliştirmek yanında, bilim terimlerini de öğretir. Yabancı dille öğretim yabancı dilin terimlerini öğreteceği için kendi anadilini terimlerden yoksun bırakır. Terimsiz dil, yoksul bir söz dağarcığıdır! Çocuklar ve gençler bununla yeterince düşünemezler!

            Sanat, bilim ve düşünce en iyi anadille yapılır. Öğretim bu alanlara yardımcı olur. Sanat, bilim yapılamayan dil gelişemez. Türkçenin gelişmesi, bu dille anlaşanlar için ulusal bir ülküdür. Atatürk de dilimizi ulusal temellerimizden biri olarak görmüş ve önem vermiştir.

            Yabancı dille eğitim, çocukları ve gençleri kendi ulusunun kültüründen ve toplumundan koparmaktadır. Hatta gençlerin bir kesimi kendi dilini küçümsemekte, Türkçe yerine yabancı sözcükleri kullanmaktadır! Yabancı dille eğitimde bilgiler açık bir netlikte öğrenilemez. Dolayısıyla eğitimin amaçları yeterince bu durumda gerçekleşemez!

            Türkçe bilim dilidir, sanat dilidir. Türkçe ile yazılmış binlerce yapıt bunu kanıtlamaya yeter. Bu nedenle yabancı dille eğitime gereksinim yoktur.

            Yabancı dille eğitim büyük harcamalara da neden olmaktadır. Hatta yabancı dili günümüz eğitim sistemi öğretebilmekte çok yetersizdir! Tüm eğitim-öğretim kurumlarında yabancı dil derslerinin göstermelik uygulanmasını mantıksız buluyorum!

            Anadilden başka dili öğrenmek o dille konuşup anlaşmak başka, YABANCI DİLLE EĞİTİM-ÖĞRETİM görmek bambaşka! Sakın ola bunları birbirine karıştırmayalım! Anadilimizi doğru dürüst öğretemeyen eğitim sistemimiz, yabancı dil öğretiminden de başarılı olması beklenemez! Bekleyenlerin aklına şaşarım!

Değerli Okurlarım,16 Nisan referandumu ile ilgili bir açıklamada yapmak istiyorum: Atatürk ve İnönü dönemlerine tek adam dönemi diyerek insanlarımızın aklını karıştırmak istiyorlar! Atatürk ve İnönü dönemlerinde tek parti iktidarı vardır. O günlerin koşullarını bu günlerle karşılaştırmak mümkün değildir. Gerek Atatürk, gerekse İnönü dönemlerinde bir başbakan olduğunu unutuyorlar ve söylemekten kaçınıyorlar! Benim öğrendiğim, Atatürk’e Birinci Adam, İnönü’ye İkinci Adam denildiğidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 de öldüğünde, yerine İkinci adam İnönü Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu dönemde yine başbakan vardır. Ama 1947 yılına kadar İnönü Partili Cumhurbaşkanıdır.1946 yılında ülkemiz çok partili Demokrasiye İnönü ve arkadaşları sayesinde geçmiştir.

Unutmayın ki 1947 yılında Partili Cumhurbaşkanlığı kaldırılmış ve Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesilmiştir. Yani Partili Cumhurbaşkanlığı kaldırılmıştır. Ne yazık ki, Partili Cumhurbaşkanlığı 16 Nisan 2017de oylanacak olan Referandumla 70 yıl sonra bu ülkeye yeniden getirilmek isteniyor! Bu anlayışlarıyla 70 yıl ülke geriye mi götürülmek isteniyor? Biraz düşünün? Partili Cumhurbaşkanı sizce hiç tarafsız olabilir mi? Olamaz, olamaz! Mümkün değil olamaz! Çünkü kendi partisi dışındaki vatandaşları kucaklayamaz, onların hak ve hukukunu koruyamaz! Daha açıkçası tarafsız olamaz! Bu oylanacak anayasa metni ülkemin toprakları ve insanları için bölünme tehlikesi gündemde olan bir metin olduğunu düşünüyorum ve HAYIR oyu vermeye kararlıyım. Siz okurları mı da Hayır oyu vermeye bir yurtsever olarak davet ediyorum…

            Sevgiyle kalın.

Ali Vacit TOKMAK

                       

                       

YORUM EKLE