Yaşam Eskisi Gibi Tanıdık Değil…!

Yaşam denilen süreç anlamlar ve değerler üzerine kurulu…
Anlam bütünlüğü bozuldu mu yaşama ait değerler altüst oluveriyor.
Birdenbire roller değişiyor.
Eski olanın tarihle hesaplaşması süreci başlıyor.
Bu çirkinliklere kim evet demiş.
Güzel olan işleri kim yapmış.
Birdenbire her konu tartışılmaya başlıyor.
Tarihsel süreç böylece yeniden tarih inşa edercesine kendini tanımlamaya başlıyor.
Evet….
Bir kentte yaşıyorsunuz.
Kente ait değerler manzumesi içinde kendinizi anlamaya çalışıyorsunuz.
Bu durum sizi yaşadığınız çevre ile bütünleştiriyor.
Size sürekli anlam yüklüyor.
Gelişmenize vesile oluyor.
Hemen yaşadığınız kenti her bakımdan sorgulamaya başlıyorsunuz.
Niçin bu kentte yaşıyorum sorusunu soruyorsunuz.
Kentin sürekli kendinizi takip etmesinden yakınıyorsunuz
Ve bir zaman geliyor…
Şu kanıya varıyorsunuz:
”Artık benim bu kentte yaşamamın bir anlamı yok”
Çünkü…
Yaşadığınız kent anlam bütünlüğünü yitirmiş durumda.
Ne tarihiyle,ne doğasıyla ne de insanıyla bir süreklilik ve devamlılık göstermeyen bu kente bir anlam yüklemek ne kadar doğru olur.
Evet…
Herkesin oturduğu kenti bilinçli bir şekilde bu açıdan sorgulaması gerekiyor.
İnsanların yaşadığı kentte araması gereken ilk husus anlam bütünlüğünü aramak olmalı..
Çünkü bunu sağlayamayan kentlerde bir keşmekeşlik göze çarpıyor.
Her kafadan bir ses çıkması bunun ilk belirtisi olarak kabul edilebilir.
İnsanların çıkarları için birbirini çok kolay üzebilmesi işin diğer bir yanını oluşturuyor.
Bu arada olan kentlere oluyor tabi ki..
Çünkü kendine özgü doğaları kayboluyor.
Biçimsizlik kol gezmeye başlıyor.
Yaşam kalitesi diye bir şey kalmıyor ortada.
Kentleri anlam yitikliğine iten birçok etken var.
Bunları çok iyi saptamak gerek.
Her şeyden önce…
Kentler fevkalade nüfus almaya başladı.
Anlam bütünlüğünü sarsan,deprem etkisi yapan birinci neden bu…
Çetin Altan,1980’ler de hızlanan ve kentleri altüst eden bu dönüşüme “yeni köylülük” demişti…
Şimdi bu süreç tamamlandı.
Sosyolojik açıdan yeni köylüler,yeni kentliler olarak yaşadıkları yerleri biçimlendirdiler.
Kentlerin yeni efendileri kuralları artık kendileri belirliyor.
Kente kendi pencerelerinden bakıyorlar.
O’na göre tarihle hesaplaşıyorlar.
Çünkü eskiye ait ne varsa eleştiriyorlar.
Eski binaları yakıyorlar.
Onların yerine estetik değeri olmayan kitle karargahı görüntüsündeki apartmanları dikey bir görüntü kazandırarak gökyüzüne doğru sıralayıveriyorlar.
Bitti mi?
Tabi ki bitmedi.
Kendileri için yeniden tarih üretiyorlar.
Öyleyse…
Artık kentleri ve onların yeni efendilerini kabullenmek durumundayız.
Her şey altüst olsa bile…
Çünkü yaşam eskisi gibi tanıdık gelmiyor hiçbirimize…!

 

YORUM EKLE