BU YAZIYI SİYASİLER OKUYUP DERS ÇIKARACAKLAR

  1980 öncesini yaşadık biliriz. Dünya o zaman iki kutuplu idi. Bir tarafta kominizim bir tarafta kapitalizm birinin başını Amerika diğerinin basında Rusya çekiyordu.1980 öncesini yaşadık biliriz. Dünya o zaman iki kutuplu idi. Bir tarafta kominizim bir tarafta kapitalizm birinin başını Amerika diğerinin basında Rusya çekiyordu. Gerilim stratejisi hakimdi ülkeye. Gerilim stratejisi ön yargılı insanları kitlelere dönüştürür, hoş görüyü ortadan kaldırır, liderlikler tartışılmaz, parti, içi mücadeleler hemen hemen sıfırlanırdı. Lideri iç tehditlerden korur. Liderler kendi arasında en ağır sözlerle birbirini itibarsızlığa iterken kitleler lidere sarıldıkça davaya sadakat şırıngalarını insanların kendi kendilerine ustaca vurduklarını görürsünüz.

Tıpkı şeker hastasının kendisine iğne vurduğu gibi. Lider kitlelerle özdeşleşir kitlelerde lideri ile özdeşleşir partilerin koydukları uzak hedefler kitleleri dava adına uzun bir yolun yolculuğuna çıkarır. Ben yoktur biz vardır. Artık liderler kutsanır yol mukaddes olur. İş kolaydır kitleler donmuş oya dönüştürülür. Kimlikler kişiliklerden ben kalkmıştır. Bize dönüşmüş duruma gelinir. Ülkeye proje üretme yerine lidere sadakat onun gözüne girme gayretkeşliği başlar.

Liderin etrafındaki halkada pusudadır. Bu arada liderin sarsıntısını bekler ilk sarsıntıda otokratik lidere hançer birinci halkasından en çok güvendiklerinden gelir. Suskunluk ve ilmi siyaset liderin gözünden düşmeme adına yanlışlara da doğru denilerek düşkünlük anı beklenmiştir. Hep lideri tenkit etmemek hep tastik etmek kurmay olmanın önemli meziyetlerini oluşturur siyaset kariyerinde.

Demokratik olmayan liderler samimi taraftarını tasnif etmede bu bakımdan zorlanmaktadırlar. Ülke meseleleri genelde liderin görebildiği kadar konuşulur. Sorunda algılayabildiği kadardır. Böylece yöresel ve ülkesel projeleri konuşmak cağı yakalayacak projeleri tartışmak adeta gereksizleşir. Türkiye'nin sağlık politikası köyler boşalmıştır. Tarım politikası yazboz tahtasına dönen Eğitim politikası varlığından bir haber olunan dış politika sanayileşme buluşlar patentler yok gibidir ülkede.

Sıkıştıkça trafik cezalarının gelirlerinden medet umarak yollara kırmızı ışıklı para tuzaklar kuran af bile düşünmeyen, 22 kalem vergi alan bir devlet. Güçlüye laf geçiremeyen fakiri vurdukça tozutturan bir uygulama.

Bilinçsiz bir üniversiteleşme politikaları 13 yıldır zam görmemiş profesör maaşları, tedavi hizmetleri ilaç pazarlama anlayışına dönüşmüş. Vatandasın maaşından çaktırmadan kesen bir organizasyon. Toplumun yarısı kanser yediğin içtiğini sağlığı tehdit ediyor.

Yaşlılar özel hastanelerin para kazanma kobayları. Evde bakım sağlıkta adeta yok gibidir. Geriatri bilimi üniversitelere girmemiştir hala. Yaşlıların ölümlerini alkışlayan duyarsız hekim ve sağlık politikası görürsünüz.

Bu gerçekleri konuştunuz zaman bu günkü tek kutuplu dünyanın ve küresel sermayenin azabına gazabına uğranacağı bilinir. Aslında onun için kısır döngü daha risksizdir. Siyasetçiler için küresel sermayenin diktalarına karsı gelmek kimin haddine.

Sonra hazır gerilim stratejisi ile kutsanmış sosyal yapılanmalar yerinden oluverir. Bakınız dünkü ANAP'ın, DYP'nin kutsalarının kaybolduğunu görürsünüz artık. Kutsalara bayraktarlık edenler durumlar mı boş. Seksen öncesi gibi ya bir gücün gölgesine sığınarak yasıyorlardır. Ya da bir günde bir partiye aidatını tescil ettirmiş yapışarak yorulmadan yasama stratejisini hayata geçirmiştir. Liderlere çok iyi güven telkin ederler liderde bu kişilik modellerini en iyi taraftarı sanarak taşıma çilesine talip olurlar.

Yapışarak yasayan fertlerden otokratik liderler hoşlanırken demokratik liderler daha çok beceri ve kabiliyet ararlar kurmaylarında tasların oynamasından, Öz güveni düşük yapışarak yasamayı alışkanlık haline getirmiş olanlar yeni kutsanmış güçlere yapışarak yasayanlar rahatsız olurlar. Aidat ve sadakat lider sarsılınca da ihanet sergileyecek olanlar taşların oynamasını pekte istemezler. Çünkü kendi yetersizliklerinin farkındadırlar. Partileri tarikatları örgütleri dışlarsa bu kurmayları kendilerini çok yalnız hissettiklerini görürsünüz. Toplumda gurbete yalnızlığı yasayan Mecnun gibidirler.

Aidiyet duygusu psikolojik bakımdan insanda bir ihtiyaçtır ama geçim kaynağı olmamalıdır. Fenerbahçe aidiyeti cemaat aidiyetı. Parti aidiyeti. Şehir vilayet aidiyeti. Hep aynı psikolojik ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. İnsanımızda bu ihtiyaç açlığı köyden kente göçmüş varoş ağırlıklı metropol şehirlerdeki insanlarda çokça görülür.

Seksen öncesi varoşlar sol idolojileri beslerdi. Şimdi mutasıp bası örtük, altında kot, elinde sigaralı İslami normlarla ilişkisiz tuhaf bir arabesk görüntüler ortaya çıkardı. Varoşlar buralarda ölürcesine aidiyetın her seçeneğini görebilirsiniz. Şiddettin hazır hammaddesi olacak olan bu sosyal yapı. Terör adına dağıtılan rollere talip olmakta tereddüt bile etmemektedirler. Travmalar yasamış varoşlardaki kesimin insanları şiddet ve terörden en çok zararı görmektedirler.

Bu bakımdan en son terör mağduru çocuklarımız bu sosyal kesime aittirler. Hatta sporda şiddetten de zarar görenlerin yüzde sekseni gene bu sosyal yapının insanı oluşturmaktadırlar. Şiddete bu acıdan baktıktan sonra birde Üniversiteleşme ve Eğitim öğretim açısından bakalım bu ölümlere Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde üniversiteleşme oranı yüzde 45 sosyal alanları oluşturmaktadır. Türkiye'de ise yüzde iki bucuktur. Sosyal alanlardaki yüzdemiz, Sosyal alanlar medeni tabir etiğimiz ülkelerde olmazsa olmazdır. Ortalamalar geri kalmış ülkelerde yüzde olarak düşmektedir.  Demek ki, medeni ülkeler insanlarının sosyalleşmesi yani empati geliştirme iletişim becerilerini geliştirme öfke kontrolü sosyal beceriler konusunda eğitildikleri için ne istediklerini bilen ne yaptıklarını bilen insan profillerini yetiştiriyorlar.

Seçimlerde liderini kutsallaştırma gayretkeşliği yerine projelerini ortaya koyuyorlar ve proje tartışıyorlar. Doğru Eğitim almış yani dinleyebilen konuşabilen kitleler de bu projeleri sorguluyor. Türkiye'm de durum vahim. Bacak arası goller belden aşağıya vurmalar, bireysellikten sıyrılan çileden çıkmış taraftarlar acaba Türkiye'deki üniversiteleşme ile ilişkili değimlidir?

Sosyal alanların varlığı her sıyası tarafından görmezden gelinerek bu günlere gelinilmedi mi? Medeni Demokrat bir toplum oluşturmak için üniversitelerdeki sosyal alanların yüzde iki bucukta tutulmasının bir sucu yok mu bu terörde? Ölümlerde, dostça oynama kazananı kutlama kaybetmeyi kabullenme, öz güveni geliştiren beden eğitimi dersinin kazanımlarındandır. Bu dersi kaldıranların bir sucu yok mu? Bu ölen yavrucak hoş görüyü dostça yarışmayı hangi derste öğrenecekti.

Yani polise taş atmamayı, kuralara uymayı hangi derste öğrenecekti? Hayvanlar bile yavrularına yasamak için gereken her şeyi oyunla öğretiyor. Beden Eğitimi derslerini kaldırarak bilgisayarla oyunu çocuğa dikta eden küresel sermayenin önemli aktörlerinden mikrosftun gözüne girmek isteyen zihniyetin sucu yok mu?

Üniversiteleşme yapılanmamız medeni ülkeler gibi sosyal alanlar yüzde 45 değilse bu eksikliğini empati sempati iletişim felsefe öğretmiyorsa bu Eğitim anlayışımızın terörde bir payı yok mu? İşte gerilim stratejisi bu ülkede yukarıda saydığım gerçeklerin önüne atılmış sis perdesidir.

Göstermez sadece lideri takıp ettirir, oda evrensel bilgiden uzaklaşarak liderin kapasitesine algısına kendini teslim etmek zorunda bırakır çevresini, lider öfkelenir taraftarda öfkelenir. Çünkü aidiyet vardır. Özdeşleşme vardır. Ölenlere olanlara şaşacak bir şey yoktur. Liderler öfkelidir. Proje tartışmıyorlar vura vur gidiyorlar durumumuz bu. Vatandaşta vatan kurtarıyor sım sıkı taraftar olmuş. Arada bir kuşanmış yollara kurban oluyorlar. Keşke proje tartışırken ölselerdi hakları için ölselerdi. Eğitim sisteminden ne istediklerini bilselerdi yarısı kanser olan toplumun derdine deva ararken ölselerdi, slogan atarken değil…

Buradan varmak istediğimiz şudur seksen öncesini yaşamış biri olarak bir akademisyen olarak 40 yılık hoca olarak. Bu gerilim filmlerinin hangi amaçlara hizmet etiğini biliyoruz ve yasadık. Bakınız Dünyada kominizim çökerken altında kalıp kaybolacak olan Rusya'ya 60 milyar dolar hibe yardım yapan Amerika'dır. Bu iki ülkenin ideoloji pazarlama yılarında arkalarına saf tutmuş Miletlerin teröre kurban gitmiş fertleri öldükleri ile kaldılar. ABD, Rusya buğun gene rolünü oynuyor. Geçmişte liderlerin arkasında bir ideolojinin neferliğini yaparken ölenler olduğu ile kaldı. Dün döğüşen liderler birbirinin tabutunu taşıdılar. Geride kalan önden giden için methiyeler düzmüştür. Araştırırsanız görürsünüz, ölen gariban öldüğü ile kalıyor. Görüldüğü gibi bu ülkede.

Hepsi aidiyet duygusunun ve köyden kente göçün düzgün eğitimi planlayamamanın sonucunudur. Cağın insanını yetiştirmek zorundayız. Öz güveni yüksek zamanı planlayabilen, hedef koyabilen, vizyoner bilişim teknolojisine hakım bilginin gücüne inanan. Düşünebilen, hoşgörülü, paylaşımcı, medeni, iletişim becerileri yüksek, ülke mensubiyet bütün mensubiyetlerin üstüne geçmiş insan profilleri demokrasiyi yönetmeliler geleceğin Türkiye'de vur deyince vuracan dur deyince duran davranışını sergileyen taraftar profillerini hem oluşturacaksınız hem de provokasyonlara gelmeyin diyeceksiniz. Bu ölen gençler için üzülüyorum hiç mi bizim sucumuz yok. İktidar muhalefet bir empati yapsak 15 yasında bir çocuğun masumiyeti oya dönse ne olur dönmese ne olur. Ahmet Nejdet Sezer'in zamanında YÖK'te sosyal alanlar açıldı da buradan mezun nitelikli, insanlar ülkeye sosyal beceriler empati hoşgörü felsefe öğretti.  

Ölen öldüğü ile kalır, sonradan ne arayan kalır nede soran acı bir gerçektir. Ölümü gözüne almış taraftarların bilmesi gereken gerçek budur. Tabutu taşıyan Sünni kalabalıklara aldanmayın sakın. Olan nedir Türkiye'de iktidar kavgası, sosyolojik normların psikolojik ihtiyaçların kullanıldığı ülke meseleleri ve dünya gerçeklerinin konuşulduğu slogan anlayışının hakim olduğu kerameti insanda arayan bilginin gücüne inanmayan öz güveni düşük varoş kültürünün hakım olduğu ülkemizde siyaset böyle vura kıra düşe bayıla ilkel kuralarla Afrika ülkelerinden farksız seçim yapıyoruz. Bu gerilimde bu ölümlerde secim sisteminin hiç mi rolü yok. Genel başkanların belirlediği adaylarla her seçimde oy hırsızlığının ayyuka çıktığı partinin üzerinde oy alanların genel başkanlar tarafından potansiyel sıkıntı verebilecekler. Listesine alınma korkusu yaşatan bu secim sisteminin bu ölümlerde hiç mi payı yoktur. Aday belirleme şeffaf ve demokratik teamülerin emrettiği sistem haline gelemez mıydı. Halen hiç bir Belediye başkanının projesini tam anlamış değiliz. Bu hengâmede kasetler, kutular, aşağılamalar, beddualar çatışmalar, Türkiye'de demokrasimiz yol alıyor.

 

Secime 18 gün var. Liderlerin ses durumları iyi gözükmüyor. Sesin ekonomik kullanılması gerekirken sınırlar zorlandı. Anlaşılan her lider yorgun ve bitkin görünüyor oysa dinlenmesi gerek Belediye Başkan adayları televizyonda yan yana gelseler bizde vatandaş olarak sn başkan adaylarının projelerini dinlesek nezaketlerine uslularına baksak rakibi ile nezaket kuraları içinde dostça yarışabiliyor mu? Kuralara uyabiliyor mu? Beden Eğitimi dersinde öğretildiği gibi. Liderlerimizde bu arada ses durumlarını ekonomikleştirerek son üç güne kendilerini saklasalar enerji toplasalar.

Millet meydanlardan televizyon basına davet edilse bu tansiyon biraz düşer sanırım. Seçim sürecinde kaybedilen her cana rahmet diliyoruz. Görev şehidi polislerimize rahmet diliyoruz. Ölende bizim yasayanda bizim. Bu tempoyla olaylar tırmanabilir. Siyasi terörün eğitim ve psıko sosyal yönü tahlil edilmeye çalışılmıştır.

 

YORUM EKLE