Fukuşima İzlenimleri 1

Fukuşima İzlenimleri (1) : Radyoaktivite kaynaklı diğer sorunlar

Üç Mil Adası ile Çernobil kazalarının ardından nükleer santrallerin yıkıcılığını bize bir kez daha gösteren Fukuşima faciasında (#Fukushima)  4 yılı geride bıraktık. Gün geçmiyor ki yeni bir sızıntı haberiyle sarsılmayalım. Daha bir hafta önce 10 aydır sürmekte olan yüksek oranda sezyum içerikli  bir sızıntı olduğunu  iki gün önce de 750 ton kontamine suyun zapt edilemeyerek  okyanusa karıştığını öğrendik. Fukuşima’da  facia devam ediyor işin kötü tarafı her an daha fenası olabilir.

Fukuşima’dayız,  burada  dünyada benzer felaketler yaşanmasın diye  nükleer mücadele  içerisinde yer alan farklı ülkelerden benzer motivasyona sahip bir grup insan  Fukuşima’dan öğrendiklerini aktarma çabası içindeki lokal gruplarla  buluşuyor. Bu buluşmadan  “Fukuşima’dan Alınan Dersler” adlı kitapçığın dünya çapında anlaşılması kararı çıkıyor. 11 Mart’ı Fukuşima faciasının yıldönümünde Fukuşima’ların yaşanmaması için dünyanın 21 farklı ülkesinden sözleşiyoruz. Fukuşima faciası denince aklımıza 11 Mart geliyor, Japonlar kendi aralarında 11Mart’ı diğer günlerden ayıran faktör olduğunu ifade edercesine “o gün” diye niteliyor, ancak unutmayalım ki   bu tarihte15 bin kişinin hayatını kaybettiği, 4 bin kişinin kayıp olduğu deprem ve tsunami olmuştu. 4 yıldır devam eden facianın esas sebebi  ise ne deprem ne tsunami, 200 bin insanı topraklarından alıp dışarı atan, 120 bin insanın evine belki bir daha hiç dönememesine sebep olan  nükleer kaza,  deprem ve tsunamiden 1 gün sonra gerçekleşti. Havuzlardaki suların kaynaması,  üçüncü  ünitede  12 Mart 2011 tarihinde yerel saatle 11.00’da ve ikinci ünitede  14 Mart 2011 yerel saatle 14.00’da  yaşandı.  Bu sebeple   4 yıldır 11 Mart 2011 günü ile başlayan hafta içerisinde Japonya genelinde  eylemler yapılıyor,  bugün de 14 Mart ve 11 Martttakinden farklı olsa da Japonya’da yine mesaj aynı: “Nükleer santral istemiyoruz!”.Nükleere isyan eden  Japonlar bu hadiseleri ne unutmaktan  ne de unutturulmasından yana: nükleer karşıtı etkinliklerin yoğunluğu  tüm hafta boyunca devam edecek . Fukuşima’da iki  protestoya dair detayları birlikte aktarmak üzere  şimdilik  eylem haberini yazmayı erteliyorum .

 

Size Fukuşima’yı anlatmam gerek: Otobüs camından görünen Fukuşima’yı…Dışarı çıkmamız yasak, camın buğusunu silerek kameranın merceğini cama yapıştırmaktan başka çaremiz yok. Dışarıda oynamaya  hasret küçük çocuklar geliyor aklıma….Oysa 30 kilometre mesafedeki nükleer  santral  kazası olmasaydı  otobüsle içinden geçtiğimiz  ve  altının  kaya olduğu söylendiği İitatemachi’de  nükleer atıkların kalıcı bir şekilde gömülmesi planlanıyordu. İşte bu toprak altına girmeyi reddeden  radyoaktif atıklar başkaldırırcasına yol kenarında evlerin önünde: 1 tonluk çöp torbalarına  konmuş  yakılmak üzere bekliyor. İitatemachi’nin nükleer santralin yanıbaşındaki Minamisoma’dan daha çok radyoaktif kirliliğe uğradığını öğreniyoruz, sebep kuzeybatıya kuvvetli esen rüzgar. (Bu durum bize şunu gösteriyor, istediğiniz kadar plan yapın o gün rüzgarın nereden eseceğini bilmezseniz radyoaktif bulutların nereye gideceğini de bilemezsiniz).Bu durum bize hiçbir tahliye planının işe yaramayacağını gösteren güzel bir örnek, öte yandan bizim ülkemizde böyle bir endişeye yer yok zira tahliye planının ÇED raporunda bile esamesi okunmuyor.

 

Japonya’da ülke genelinde 22 adet yanabilen radyoaktif çöp imha makinesi var. Bu  işletmelerin de  operasyon sonrası  parçalanarak yok edilmesi gerekiyor, aksi halde yüksek kontaminasyonun etrafa yine zarar vermesi söz konusu. Yetkililer nasılsa kasaba boşaltıldığı için makinelerin imhasına gerek görmediklerini söylese de  genç bir annenin feryadı: “Nihonmatsu’da tiroit kanseri oranları  Fukuşima’dakinden  fazla, bu radyoaktivite  bertarafı için kullanılan makineleri lütfen okulların yakınına kurmayın” diyor (Nihonmatsu Fukuşima eyaletinde yüksek kontaminasyona uğrayan bir şehir). Radyoaktif olup yanabilen maddelerin imha edildiği bu makinelerin maliyeti 5 milyar Dolar civarında(bir de yanamayan radyoaktif çöpler olduğunu unutmayalım)  ve bulunduğu yerde  imha işlemi gerçekleştirildikten sonra  bir daha kullanılmayacak şekilde imha edilmeli. Kabul edersiniz ki nükleer santralleri hayatımıza sokan zihniyet bu  pahada ağır radyoaktivite imha makinelerinin  kullanım sonrasında  kırılmasına, parçalanmasına da   karşı. Böylece öğreniyoruz ki radyoaktif  dertlerin  her biri bir yenisini  doğuruyor. Gerek kurulması gerek  işletilmesi sırasında ağır maliyetleri olan  nükleer santrallerin bir  kaza olduktan sonra  kirli toprağın temiz olandan ayrılmasını gerektirdiğini, kirli toprağın, çalı çırpının yanabilen maddelerin yakılarak bertarafının başka bir dert oluşturduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu durum sermaye sahipleriyle bölge halkını bir kez daha karşı karşıya getirirken yüksek maliyetli makinenin tek kullanım sonrasında imha edilebilirliği de  yakılan maddenin atmosfere karışması da yeni bir sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu tartışmalar sürüp giderken  ise kanser ve diğer hastalıkların oranları artıyor, çözümsüzlük içinde  hayatlarını sürdürmeye çalışan insanlar bir kez daha mağdur ediliyor.

Çernobil’in bulutu başımızda dolaşırken  bir kazanın ardından  ortaya çıkabilecek diğer sorunları takip etmek şüphesiz şimdiki iletişim teknolojileriyle olduğu kadar kolay gerçekleştirilemedi. Ne dersiniz sizce de  talihsizlikler içindeki Fukuşima dünyaya bir daha düşünme fırsatı sunarak bize”İnsan enerjisini, neşesini sağlığını nükleer enerjiye değişmeye değer mi” sorusunu sordurmuyor mu?

Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

YORUM EKLE