İŞTE BU

köylü vatandaşlara satılması istenilmişti. Bizler de bu program doğrultusunda mısır çuvallarını arabalara yükleyerek köy, köy dolanmağa başlamıştık.

          Teknisyen arkadaşımız, tarlaların ekime nasıl hazırlanacağını, hangi şartlarda en yüksek verim alınacağını ve tohumluğun kalitesini uzu, uzun anlatıyorlardı Çayağzı Köyü’nde. Hatta, daha fazla bilgi vermek adına:

          “Arkadaşlar,” dedi Teknisyen Lütfi Çilesiz. “Şu gördüğünüz tohumluk mısır var ya, ta Amerika’dan gelmiştir.”

          Taşın üzerinde sessiz sedasız anlatılanları dinleyen bir köylü hemen ayağa kalktı ve gözlerinin üzerine kadar indirdiği şapkasını yukarıya kaldırıp Teknisyen Lütfi Çilesiz’in çenesinin dibine kadar sokularak:

          “Hay anasını sin-kaf etiğimin Amerika’sı, bu zamana kadar köylerimize girememişti. Şimdi mısır tohumu ile mi girecek?” diyerek ayrıldı oradan.

          İşte bu! İşte budur Nazım Hikmet’in adına şiir yazdığı Türk köylüsü.

 

TÜRK KÖYLÜSÜ

Topraktan öğrenip 
                      kitapsız bilendir. 
Hoca Nasreddin gibi ağlayan 

 Bayburtlu Zihni gibi gülendir. 

ve bir kerre vakterişip :
                                «—Gayrık yeter!...»
                                                           demesinler
 
Ve bir kerre dediler mi : 
«İsrafil surunu urur 
           mahlukat yerinden durur», 
toprağın nabzı başlar 
                              onun nabızlarında atmağa. 
Ne kendi nefsini korur, 
                              ne düşmanı kayırır, 
«Dağları yırtıp ayırır, 
  kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...» 

          Ve ben diyorum ki, Türk köylüsü her şeyin farkında da, elinde taşıdığı sabır silahını bir bırakabilse…

                                                                                      

                                                                                                                  Necmettin ÇAKIR

 

YORUM EKLE