MİLLET HAYATININ KALELERİ

Köylerimiz köktür, tohumdur, üretimdir, istihdamdır, MİLLET HAYATININ GİZEMLİ KALELERİDİR.

Rahmetli TÜRKEŞ’in “Tarım Kentleri”, ECEVİT’in “Köy Kentleri” fikirleri hala geçerlidir.
1980 öncesinin çatışmalı ortamının iki doğru politikasıydı bunlar. Aralarında nüanstı tartışılan. Ülkenin doğrularını farklı siyasi yelpazeler söyleyebiliyorlardı. 57’inci hükümet döneminde koalisyon ortağı olan MHP ve DSP Sn. Rahşan Ecevit’in memleketi olan Şebinkarahisar köylerinde bu projeyi hayata geçirdiler. Ancak vatandaşı çok da cezbeden yönünün olmadığı görüldü köylerde. Memnuniyet aracı olan seçmen oyu çok da destekleyici dönüt vermedi. Çünkü her iki parti de cazibe merkezleri oluşturmayı elektrik, su, PTT binası, yatılı okullar gibi medeniyetin alt yapısını köylerde oluşturmayı vaat ediyordu. Her iki siyasi parti de kırsal alanda yaşamayı terk etmeme, üretimi teşvik ve istihdamı planlıyorlardı. Özetle köyden kente bilinçsiz ve plansız göçe karşı çıkıyorlardı. Türk toplumunda kültürel kırılmalara, insanlarımızda sosyal statü kaybına, neden olduğundan köylerde de üretimin azalmasını da istemiyorlardı.
Ancak Özal dönemi ile beraber serbest piyasa politikaları her köye elektrik, haberleşme, ulaşım araçları temin ederek ihtiyaçların büyük bir çoğunluğunu giderdi. Köyde yaşantı problemleri çözümlenmişti aslında. Ayrıca TV ve haberleşme yaygınlaşması ile beraber şehrin cazibesi ve gizemliliği köyden kente çılgınca bir göç süreci yaşattı. Göçler sonrası maalesef köylerde yaşlı nüfus kaldı. Köyde yaşama moral ve motivasyonunu köylümüz kaybetmiş oldu. Her iki siyasi görüşün politikası olan köy gerçeğine vurgu bu manada önemi de yitirilmiş oldu.
Fakat; köy, kök, tohum, üretim, doğa bilinci bugünün dünyasında hala önemini korumaktadır Avrupalının özellikle Fransızların yüzde kırk beşi Turizm faaliyetlerini kırsal alanda geçirmeyi tercih etmektedirler. Tekelci sermaye dünyanın ambar kabul edilen bölgelerinden yerler kiralayarak buğday stoklamaya başladılar. İlk defa Birleşmiş Milletlerde sermayenin bu pervasız tutumuna karşı geri kalmış ülkeler başkaldırı gibi tepki koydular. Her yıl milyonlarca insan açlıktan ölmekte insanlık seyretmektedir. Geçen elli yılda kente göç nüfusun % 75 ini oluşturmuştur. Nüfusumuzun. % 25’i hala köylerde yaşamaktadır. Ama bu nüfus maalesef yaşlıdır. Araziler boş evler boş okullar boş köylerimizin bütün değerleri yok kabul edilmiştir. Tarım modernize edilmemiştir. Tarım teknoloji ile buluşturulamamıştır. Türkiye bu açığını olağan üstü gayretle kapatmak durumundadır. dünyanın ilk onu içinde olmanın tek şartıdır bu . .sunulan bu proje ile bu aşama 10 yılda gerçekleşebilir Türkiye. Metropol şehirlerde emekli atıl konumda olan tarımla teknolojiyi buluşturacak emekli nitelikli insanları ile 10 yılda kat edeceği süreci yeni neil yetiştirerek 80 yıla yaymak zorunda kalmamalıdır
Maalesef ot, et, süt, buğday ithal eder duruma geldi ülkemiz. Yakın tehdit olarak insanlığın bir numaralı tehdidi açlık olduğu Birleşmiş Milletler Teşkilatının ilgili birimlerince ısrarla rapor edilmektedir. İktidar ve muhalefet partileri ve entelektüellerin bu gerçeği görmemezlikten gelmeleri de düşündürücüdür. Üretmeyen toplumların kaderi hüsran olacaktır diye ikazımızı yenilemekteyiz.
2. Tehdit şudur HES’ ler ., barajlar nedeni ile akarsularımızın asıl misyonu olan toprağın verimliliğini sağlayan alüvyonların barajlarda toplanmasını ve tarımsal alanlara yayılmasını engellediğini görmekteyiz. Bu ve benzeri nedenlerden verimi artırmak için kimyasal gübre kullanımı yaygınlaşmıştır Türkiye’de.
3. Tehdit doğa ve çevre felaketidir, kuraklıktır. Yağmur bulutlarını davet eden geniş yapraklı ağaçlandırma yerine doğal denge fonksiyonları zayıf ekonomik olmayan iğne yapraklı ağaçlandırma politikaları yaygınlaştırıldı. Damlama sulama tekniğinin yaygınlaştırılmaması, ağaçlandırma politikalarında zeytin gibi rutubeti yapraklarından emen, fındık gibi sanayi ve ekonomik verimliliği yüksek ağaçlandırma politikaları ve stratejik ağaçların varlığının öne çıkarılmayışı toprağa saçılan bilinçsiz yanlış gübreleme ve ilaçlama salgını doğa ve çevre felaketlerine zemin hazırlamaktadır.
4. Tehdit G.D.O. lu üremeyen tohumlardır. Tohum tekelleşmesidir. İsrail’e ve başka ülkelere olan tohum bağımlılığımızdır. Ülkede bütün bu tehditlere çözüm üretilmeden yeni problemle karşılaştık çıkarılan büyük şehir belediye yasası ile köylerde rant değerleri yüksek tahrip edilecek arazilerden üretim engellenecektir. büyük şehir yası köylere hizmetten çok mevzuat dikta edecektir. ıslah edilmelidir diye düşünüyorum. köyler bugün boş ve sahipsizdir. Emekli olupta köyünde çivi çakmak isteyenler inek tavuk bahçe yapmak isteyenlerin önüne bıktırıcı mevzuat konulacaktır ..Doğal ürünlerden salep, kuşburnu, ebegümeci, böğürtlen şifa kaynağı olan bu yiyecekler sahipsiz köylerimizde kaderine terk edilmiş durumdadırlar. Çözüm kurallar ve mevzuat dikta etmek olmamalıdır. Köyde yasamayı cazip hale getirmek olmalıdır.
Büyük şehir yasası ile meralar ve doğa yağmalanabilir, yabancılara buralardan rahatlıkla toprak satılabilinir. Ayrıca köylünün ecdadının mezarlıkları dahi hazine yeridir diye tahrip edilmesi engellenemez.
Çözüm Ne Olmalı?
MHP ve DSP’ nin “Tarım Kentleri” “Köy Kentleri” politikası aslında hala doğrudur. Yani köy doğrudur. Köy köktür. Tohum bir milletin geleceğidir. İnsanlığın geleceğidir. Köyde üretim ve istihdam doğrudur. Ama bu doğruları boş olan köylerde bugün kimlerle ne yaptıracaksınız. Meselenin yeni duruma uydurularak ele alınması gereken yer tam da burasıdır. O zaman MHP ve DSP’nin doğrularını günümüz şartlarına uyarlamamız gerekiyor. Bu doğruları sentezleyerek yeni duruma uydurulmuş rasyonel bir politikayı ortaya koymak gerekmektedir. Çünkü bu doğruları çıkarılan Büyükşehir Belediye Yasası karşılamamaktadır. Çıkarılan Büyükşehir Belediye Yasası bu doğrular ile örtüşmemektedir. Köylerde nüfus yaşlı olup bu gerçekleri kucaklayacak bilgi, birikim, kapasite ve enerji köylerde yaşayan insanlarımızda bulunmamaktadır. Alternatif olarak“80 öncesinin Tarım Kentleri” ve “Köy Kentlerinin vurguladığı köylerimiz için metropol şehirlerde emekli veya işsizlerden köyüne göçü veya iş kurmayı teşvik etmeliyiz. Günümüzde daha da Önemi artan köy gerçeğini yeni duruma uyarlanması gerekmektedir. Köylere dönük farkındalığı ya da ilgiyi oluşturmakla ilk adım atılabilir. Bunun için teşvikleri, projeleri bu yaklaşımları devlet politikaları olarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de 40 milyon insanı ilgilendiren bu yaklaşım köyden kente göçen insanlarımızın tümünü ilgilendirmektedir. Bu sosyal yapı bugün metropollerde ortalama 40-55 yaşlarında yaklaşık 20 milyon becerisi yüksek bir potansiyeldir. değerlendirmek gerekmektedir. Bu insanlarımız emeklidir Köye dönmek istemektedir. Ama cazip projeler yoktur. Çocukları ne köylüdür, ne şehirlidir. Büyükşehirlerde çoğunluğu sorunlarla yaşamaktadırlar. çocukları tahsil yapmışlardır ve çağın gerektirdiği bilgi birikim ve niteliklere de sahip olduklarını görebilirsiniz. Yani bu aileler tarım ve teknolojiyi buluşturabilecek genetik miras, birikim ve eğitime sahiptirler. Bu nitelik Türkiye’nin fark edemediği atıl bırakılmış çok önemli milli bir güçtür .Dolayısıyla bu nitelikler için Türkiye’nin okullar ve üniversiteler açarak trilyonları harcamasına gerek yoktur. Üniversiteler açarak, okullar açarak köylerde tarım ve sanayiyi buluşturacak nitelikli insanları yetiştirmesi için para ve zaman israfına gerek yoktur. Bu atıl potansiyel. Gelecek için ümidimiz olabilir, tarımda turizmde eğitimde istihdam ve üretime dönük hale bu nitelikli insanlar sayesinde Türkiye hızlı bir aşama kaydedebilir. Sadece köyü olup da boş duran büyükşehirlerde yaşayan insanlara dönük teşvik edici projeler ve destekleyici politikalar bu problemi kökünden çözecektir. Köyde yapılacak olan işin bilgi ve birikimi olarak alt yapısına becerisine zaten sahip olan bu insanlarımız yönlendirilerek kentten köye göç yada ilgi, yada farkındalık oluşturarak üretimi teşvik edecek projelerle işe başlanmalıdır. Bunun faydası metropol şehirlerde de yığılmaları önleyecektir. Anarşinin, terörün, sosyal travmaların azalması ile kendini gösterecektir ucuzluk bolluk bereket olacaktır. Bu insanlarımız teknoloji ile tarımı buluşturmada fevkalade uygun bir sosyal profil olarak düşünülmelidir. Çünkü çağın her türlü niteliği ile ilişkilidir bu göçmüş aileler ve çocukları. Emekli babasının köyü ile ilgisi durumunda tarım ve çiftçiliğe dönük bilgisini baba ortaya koyarken çocuklar da çağın gerektirdiği bilgileri bilişim teknolojisi gibi yardımları babalarına sunacaktır. Çünkü mevzu bahis olan aile içi dayanışmadır, iş kurmadır, istihdamdır üretimdir pazarlamadır. Aslında gurbette emekli olan insanlarımız bu hamlelerini münferit olarak zaten yapmaktadırlar devlet politikası olmadığı için imkânsızlıklar ve kurallar pes ettirmektedir. Büyükşehirlerde belediyelerin açtığı organik ürün pazarları bu önerimin önemli destekleyicisidir, ancak yetersizdir. pazarlamaya katkı sunmakta esas olan üretimdir sorun tam da buradadır. Bilinçli sosyo- ekonomik projeler ve hibe desteklerle köylerde organik tarım, turizm, eğitimi yeni bir sektör olarak planlanabilir. Çağın gereçleri kendiliğinden gelecektir. Türkiye bu politikalar için trilyonlar harcamayacaktır. Var olan sosyal gurupların doğru yönlendirilmesi gerekmektedir. Küçük teşvik ve desteklerle büyük. İstihdamlar sağlanabilir. Üretim ve ülke zenginliği ile beraber bereket gelecektir. Sadece destekler ve teşviklerin doğru sosyal guruplara yapılabilmesi, politikayı yürütenlerin samimi ve bilinçli olup art niyetli olmamaları amaçları gerçekleştirmede yeterli olacaktır.
Hangi teşvik ve desteklerle bu amaçlara hizmet edebiliriz?
1.Köylerimiz turizme açılabilir. İl il turizm çeşitliliğine göre cazibe köyleri tespit edilmelidir.
2.Özelikle karedeniz Köylerinde boş olan evlerin restore edilerek yatak kapasitesi meydana getirilmesi gerekmektedir . Getirildikten sonra Köylerdeki boş evler pansiyonculuk anlayışında evlerin sahiplerince kurulan dernekler vasıtası ile ( KÖYPANDER) örgütlü yapı meydana getirilerek hibe teşvik kapsamında destekler ile köye dönüşü ya da köyde üretimi yeni bir iş anlayışı ile insanların önüne konulmalıdır. İstihdam ve üretim esas alınmalıdır.
3.Köylerde bos olan evler pansiyonculuk anlayışında turizme açılarak köy okulları ile beraber yeni bir statüye kavuşturulduktan sonra ulusal ve uluslar arası üniversitelerin ve milli eğitim bakanlığının hizmet içi tekamül kurs merkezleri haline dönüştürülebilir. Böylece doğal ve sakin bir çevrede eğitim köylerimize dönük farkındalık oluşturulabilir. Özel ve devlet sektörü olarak hibe teşvikler bu yapıyı. kısa zamanda oluşturabilir.
4.köylerde doğal olarak biten salep, böğürtlen, ebegümeci, ada çayı, kekik kuşburnu gibi şifa kaynağı yiyecekler ilaç ham maddesi farmakoloji bilimi ve gastronomi turizmi ile ilişkilendirilmiş hale getirilebilir. Köyler bu turizmde referans olarak gösterilebilir. Çünkü restore edilmiş pansiyon statüsüne dönüştürülmüş evler sayesinde konaklama problemi kalmayacaktır.
5. Üniversitelerde yaşı gereği macera heveslisi olan gençliğin World and Travel programı kapsamında yabancı şirketlere Türkiye dövizini, gencimiz de parasını kaptırması. Hem de iki kelimelik dil öğretecekler diye gençliğin eğitim zamanı boşa harcanmaktadır. .gençliğin psikolojik fizyolojik ihtiyacına hitap eden organizasyonu alternatif olarak sunamadığımız için kuzey kutbunda balık temizlettiriyoruz yada Amerika’da böğürtlen toplatıyoruz .Oysa tespit edilen bu pilot köyler turizme açılmış olsalar üniversitelerde aktif hale gelmiş öğrenci toplulukları vasıtası ile doğa sporları faaliyetleri düzenleyerek hem gençliğin doğa ile köy ile barışık hale gelmesi temin edilir, hem de gençliğin bilinçli aktiviteler vasıtası ile macera hevesi bu köylerde giderilebilinir. Bu köyler üniversitelerin farklı ilmi disiplinlerde araştırma ve izleme merkezleri gibi kullanılabilinir kurulacak olan hizmet içi kurslar turizm organizasyonlar ile eğitici ve kontrollü olarak gençliği özgürleştiren ve macera hevesini gidereceği daha anlamlı cazibe merkezlerine dönüştürebiliriz. Atıl köylerimizi eğitim öğretim faaliyetleri ile beraber, gençlik merkezlerinin eğlenceli tekamül kursları, rekreasyon programları ile daha rasyonel imkanları gençliğimize sunabiliriz. Mensubiyet duygusunu pekiştiren, sorumluluk duygusu aşılayan programları hayata geçirebiliriz. Bu faaliyetler için köylerimiz bomboş okullar ve barınacak evler boş faaliyet yapılabilecek olan her imkan ve harika bir doğaya sahiptir Türkiye .Yetki ile donatılmış bilinçli bir merkezden sadece politika olarak teşvik etmemiz ve programlamamız yeterli olacaktır..
İşte bu gerekçelerle köylerde rant ve tahribatı teşvik eden Büyükşehir Belediye Yasasının felaket oluşturacağının da altını çiziyorum. Köylere Belediye Yasası ile hükmedip toprak satışlarına zemin hazırlayan mera, orman ve doğayı yağmalattıracak ve tahrip ettirecektir küresel sermayenin… bu köylerimize yönelik yeni bir tehdidi gibi algılıyoruz bu yasayı. Oysa önerdiğim politikalar köylerin turizme açılması ile hizmet içi eğitim programları köylere dönük gastronomi turizminin planlanması, köyler yaşanarak doğa bilincinin yaratılması, köylerde üretim istihdam teşvik edilerek tarım ile sanayi hızlı bir şekilde buluşturabilir dünyada her ileri ülke tarımla sanayiyi buluşturduktan sonra efendi olmuştur ve bilgi toplumunu oluşturmuştur. diğer ülkeler bunu başaramadıkları için her alanda sömürgedir bakarsanız açıkça görürsünüz bu gerçeği, Avrupa da nufusun2.5 çiftçidir köyde yasar tarımla sanayiyi buluşturduğu için başarılıdır bizde onun için AB girmek istiyoruz insanlığın yakın tehdidi açlıktır artık . . küresel sermayenin insanlığı açlık ile terbiye etme projesi olan stoklamaya ve tekelleşmeye karşı kendi milli duruşumuzu göstermek zorundayız. Köylere sahip çıkabilirsek
Bu yazıyı okuyanlar bu projeden benim çıkarım nedir diye düşünecektir. Evet sizin de çıkarınız vardır diyebiliriz çünkü DNA sı ile oynanmamış doğal organik ürünler yiyeceksiniz. Kanserin yaygınlaşmasına dur diyeceksiniz. Doğal sağlıklı çevrelerde yaşama fırsatı bulacaksınız. Köyden kente göçen kırk milyon insan ise bu proje sayesinde yeni iş imkanları turizm, eğitim alanlarında yeni iş sektörlerini oluşturacaklardır. Dolayısıyla 40 milyon insana direk maddi çıkar sağlayacaktır diyebiliriz. Bu politikanın hayata geçmesi ile Türkiye’nin yeni sektörleri iş imkanları sağlayıp istihdam oluşacaktır. Bu politikayı sahiplenen siyasi partiler de yaklaşık 40 milyon insandan oy bloke edeceklerdir. Siyaset bizzat insanına hizmet üreterek oy alır ve güçlenir. Bu yaklaşımın hem insana hem ülkeye dönük rasyonel bir politika olduğunu düşünmekteyim. Bu politikanın hayata geçmesi için vatandaşın isteklerini takip etmesi yeterli olacaktır. Oy en büyük silahtır , ama ne istediğinizi bilmek de çok önemlidir demokrasilerde. Kasetler, ayakkabı kutularına beddualara takılır kalırsanız sizi ilgilendiren önemi atlamış olursunuz. Bu öneriler ile insanımız şehirde kazandıkları maddi gelirden köylerinde iş kurmaları durumunda kat be kat fazlasını kazanacaklardır. Milletimiz bu projelerin peşine takılıp hayata geçirirse Türkiye’de dengeler alt üst olarak yabancı güçlerin de tüm oyunları bozulacaktır. Çıkış yolu emekli, işsiz çağın nitelikleri ile donanmış gurbetçi insanımızı köyünde üreten ve istihdam oluşturan hale getirmektir. Kökü MHP ve DSP’ ye dayanan köy, kök, tohum, istihdam, üretim fikrinin günümüze uyarlanmış politikasını 1980 öncesi gibi gene milli hassasiyetle küresel sermayenin tehdit ve tahribatına karşı mili duruş ve direniş projeleri olarak milletimize, her kurum ve kuruluşumuzun ilgisine sunuyorum

YORUM EKLE
YORUMLAR
Sedat Dağ
Sedat Dağ - 10 yıl Önce

tamamen katılıyorum.bu makaleyi okurken duygulanıyorum.bizler aslında bir çok konuda aynı düşünceler içindeydk.aldatıldık ve yıllarca birbirimizi düşman gördük.ama,sizin de belirttiğiniz gibi ülkemizin doğrularini farkli siyasi yelpazeler olarak hep söyleyebiliyorduk ve söylemeye de devam edeceğiz.