Güneş Ülke

    Osmanlı kanunnameleri bir cemaat içinde bir ağır suç işlenirse eğer suçlunun yakalanıp teslim edilmesi için sorumluluğunu o cemaate yükler ve aksi takdirde cezalar öngörülür. Hafif  suçlarda ise köy, mahalle ve cemaat halkı suçluyu teslim etmek zorundadırlar, bulup teslim  edemezlerse hapsedilirler ve cezalarına padişah karar verir. Bu denli adalete ve nizama özen ve önem verenler karşısında düşmanlarımız dahi hayal kırıklığına uğramışlardır ki; İsveç Aslanı olarak bilinen Demirbaş Şarl yani İsveç Kralı 12. Şarl der ki ''Poltava'da esir oluyordum. Bu benim içim ölümdü,kurtuldum. Fakat bugün esirim Türklerin esiriyim Demirin, ateşin ve suyun  yapamadığını onlar yaptılar. Beni esir ettiler. Şefkatin, üluvvu cenabın, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar....''

   Bir şeyi layık olduğu yere koyabilme iradesine sahip ırkın emanetini taşıyan bizler Adalet,  alçakgönüllülük, doğruluk, edep, iyilik, cömertliği dünyaya öğretebilmeyi nasib etmiştir. 16.yy filozoflarından Campanella ''Civitas Solis'' yani ''Güneş Ülke'' isminde kitap yazar ki eserinde ''Güneş Ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün mü.?'' diye soruyor ve devam ediyor ki ''Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine ilişmeyen Türklerin varlığı hiç olmazsa yarın böyle bir ülkenin varolacağını bana, zannettiriyor. Madem ki düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet o cesur ve adil Türkler var,üzerinde yalnız hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir Güneş

Ülke (Civitas Solis) yarın neden vücud bulmasın.'' demekte idi. Lakin bunu bize çok görenler fırsattan istifade ederek daima şer entrikalarını hayata geçirerek Lozan andlaşmasında İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon der ki,''Türkiye İslami alakasını ve İslami temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa,  bizimle hulus birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır;bizde kendisine dilediğini veririz diyerek gerçek niyetlerini dünyaya yansıtmışlardır ki içerideki yandaşlarının destek ve teşvikleriyle gayelerine ulaşabilmişlerdir. Eskiden kökleşmiş ananelerimizin değerlerine sahip çıkarak ancak milli şuur edebini layıkıyla koruyarak gelecek kuşaklarımıza sahip çıkabiliriz. Emperyalistlere inad, vatan hainlerine inad, siyonistlere inad hakkaniyet yolunda ilerleyebilmenin asli ana prensibi öz ruhuna sahip    Osmanlı'da daima şahsi meziyet ve liyakata önem verildiğinden yüzyıllarca cidal, tahrip ve yalana rağmen halen ayakta kalabilmiştir. Avrupa'ya 400 sene boyunca hükmeden Osmanlı bunu adaletine, liyakatına, hoşgörüsüne borçludur. Şimdi zamane Uluslararası örgütlerle dünyadan veya kıtalarda  arışı, güveni sağlamaya çalışanlar hangi ünvan adı altında olursa olsun Osmanlının Evrensel teorisini uygulamadıkça muvaffak olamayacaklardır. Varolan Uluslararası örgütler makyavelizmin uşağı olmuşcasına dediğimi yap yaptığımı yapma felsefesiyle emellerine hizmet ettirebilmektedirler. Bütün beşerin onur, bağımsızlık ve milli haklarını korumak amacıyla verilen mücadeleleri içten  estekleyecek yeni, canlı, evrensel oluşumlar kurulmalıdır. Dünya gözlerini kapamışcasına hergün günahsız doğanların ölümlerini, mazlumların katledişini sosyal medyadan izlemeye devam ettikçe geleceğini mezar taşlarında arayan nesillere davetiye çıkartılmış olur...Anne diğer tarafta ekmek varsa gitmek istiyorum...!

Araştırmacı Yazar

Volkan Yaşar Berber

YORUM EKLE